(not: bu yazı 2005 yılında 3 bölüm olarak ereğli gündem gazetesinde yayımlanmıştır. bugün aynı şeyleri tartışıyor olmamız kentimizin içinde bulunduğu durumu göstermesi açısından önemli, bir o kadar da üzücü...)
TTK ve İSTİHDAM POLİTİKASI 1
TTK’
nın üretim işçisi açığı olduğunu başta kurum yöneticileri olmak üzere herkes
bilmekte, zaman zaman bu yönde açıklamalar da yapmaktadır. Taşkömürünün
uluslararası piyasalarda 130 dolara çık-ması da düşünüldüğünde bölgemizin ve
ülkemizin taşkömürüne ihtiyacı doğrultusunda TTK’ ya üretim işçisi alınması
kaçınılmaz olmuştur. Şimdi hükümete ve bölge milletvekillerine düşen; ekonomik
olarak da gerekliliği ortaya çıkan işçi açıklarını gidermektir.
Ülkemiz
10 milyon tondan fazla taşkömürü ithal etmektedir. İthalata harcanan dövizin
kazanılması için harcanan emek ve ürün değeri göz önüne alınarak, bu para
Zonguldak toprakları altında yatan 1,3 milyar ton taşkömürünün çıkarılması için
yatırıma, Zonguldak’ta İşçi Bulma Kurumu’na kayıtlı 44 bin işsize iş olanağı
yaratmak için istihdama aktarılmalıdır. Ekonomi politikası açısından da akılcı
yol budur. Çünkü ekonomi yalnızca kar zarar mantığı ile yönetildiği zaman;
ekonomi bilimi içinde yer alan, ekonomik faaliyetin sosyal faydayı gözetme
anlayışı terk edilmiş olur.
Taşkömürü
gibi yan ürün alanları geniş olan bir alana alınacak 1 işçi ile enaz 10 kişiye
istihdam yaratmak olanaklıdır. Taşkömürü politikası yalnızca yakımlık ya da
enerji ihtiyacı üzerinden değil, ilaç ve kimya sanayisine kadar uzanan tüm
alanları gözetilerek oluşturulmalıdır. Böylece coğrafi yapıdan kaynaklanan
üretim zorluğu ve maliyeti bu alanlardan elde edilecek kar ile dengelenecek ve
kömür üretimi maliyeti dengelenecektir.
Asıl
konumuz olan TTK’ nın (hatta diğer kamu kurumlarının) istihdam politikasının
bugüne kadar olduğu gibi yanlışlıklar yapılmadan gerçekleştirilmesi herkesi
beklentisidir.2000 yılında yapılan tombala (kura) yöntemi işe alımlarda torpili
önlemek amacıyla daha öncekilere göre iyi gibi görülse de, yer yer olumsuz
sonuçları da olmuştur. Kamu kurumlarında işe almanın temel ölçüsü gereksinim
olmalıdır. Yapılacak işin zorluğuna uyum sağlayabilecek fiziki ve sağlık
koşullarıyla birlikte ilk ölçü geçim sorunu yaşa-ma düzeyi olmalıdır. Devlet
kurumları, belediye başkanları, muhtarlar ve gerek duyulan diğer yetkililerden
alınacak HANE GELİR DURUMU ve HANE NÜFUSU göz önüne alınarak en yoksullardan
başlayarak yapılacak bir işçi alımı hem adil, hem insani, hem de sosyal devlet
ilkesine uygun olacaktır.
Hane
gelir durumu ve hane nüfusu ölçü alınarak yapılacak bir işçi alımına kasıtlı
davranma alışkanlığı olmayan hiç kimsenin itirazının olmayacağı açıktır. Ayrıca
siyasetçiler, kurum yetkilileri, etkili çevresi olanlar kendilerine yapılacak
“beni işe aldır” biçimindeki baskılara daha az maruz kalacaklardır. Ayrıca bu
yöntemin iyi anlatılması durumunda fazla da bir baskı oluşmayacaktır.
Başvuruların
çok yoğun olacağını 2000 yılındaki başvuru sayısının çok olmasından anlamak ve
beklemek gerek. Bunun için de hane gelir durumu ve hane nüfusu ölçüsü Devlet
İstatistik Enstitüsü’nün belirlediği asgari standarda göre belirlenmelidir.
Belki yasal olarak böyle bir yöntemin olamayacağı söylenebilir. Ancak Zonguldak
10 yıldır çok zor ve inanılması güç sosyal travma yaşamaktadır. Geçmişteki işçi
alımlarında en fazla ilkokul mezunu olma, Zonguldak köylerinde ikamet etme gibi
özel koşullar arandığı bilinmektedir. Gerekiyorsa yasal düzenlemeler de
yapılarak en yoksulların ilk önce iş sahibi yapılması bir devlet politikasına
dönüştürülmelidir.
Bir
başka çözüm de geçmişte olduğu gibi gruplu (münavebeli) işçi çalıştırma
yöntemine geri dönmek olabilir. 6 ay çalışıp 6 ay köyünde, beldesinde
dinlenmesi, böylece alınacak işçi sayısının iki katına çıkması sağlanacaktır.
İşe giren bir işçi (sosyal güvenceye) sigortaya kavuşacak, piyasanın üzerinde
alacağı ücret sayesinde de (çünkü asgari ücretle ve sigortalı bir iş bulmak
mucize) asgari ücretin üzerinde bir aylık gelire kavuşacaktır.
Tüm
yetkililerin Zonguldak’ta yaşananlardan yola çıkarak gelecekte neler
yaşanabileceğini iyi görmeleri gerekmektedir. Bu konuda valiliğin 200 yılında
ODTÜ’ye yaptırdığı çalışma yol gösterici olabilir düşüncesindeyim.Ülke
sınırları içinde yaşayan yurttaşların örgütlenmiş biçimi olan devlet, tüm
insanların mutluluğunu,geçimini,sosyal güvenliğini,eğitimini düşünmek
zorundadır. Bunlar ancak sürekli ve güvenceli bir iş ile mümkündür. Zonguldak
insanının da TTK ve Erdemir dışında güvenceli, sürekli bir işe sahip olma şansı
bulunma-maktadır. Zonguldak insanını iki sektöre bağımlı bırakmakla, TTK’ya
yatırım yapmayarak kömür üretimini düşürmekle devlet Zonguldak’ı göç veren bir
kent olmaktan kurtaramaz. Göçle kurulmuş bir kenti yeniden göçe zorlamanın
maliyeti alınacak işçilerin maliyetinden fazla olacaktır.
TTK ve İSTİHDAM 2
Her geçen
gün TTK’nın işçi açıkları artıyor. Artan işçi açıklarıyla birlikte kömür
üretimi de düşüyor. (4,5 milyon tondan 1,9 milyon tona düştü kömür üretimi) Zonguldak’ta
TTK’nın işçi açığının artması demek işsizliğin de artması demek. Bunu 20 yıldır
uygulanan özelleştirme, kapatma ve daraltma politikalarının bir sonucu olarak
hep birlikte görüyor ve yaşıyoruz.
Daha
önce de belirttiğim hane gelir durumu ve nüfusu belirlenerek işçi alınması
önerime ek olarak, bölgemizde (ve tüm dünyada) en fazla ayrımcılığa uğramış
olan Çingene vatandaşlarımızın işe alınmasında pozitif (olumlu) ayrımcılık
yapılması zorunludur. İster özel olsun ister kamu olsun tüm kurumların insanlara
eşitlikçi yaklaşım sergilediğinin göstergelerinden biri de Çingene
vatandaşların iş sahibi olmasında aldıkları tutumdur.
TTK’nın
işçi açıklarının giderilmesinde bölgelerin ve köylerin nüfus yapıları mutlaka
dikkate alınmalıdır. Kontenjanların nüfus yoğunluklarına göre belirlenmesi bir
dengenin oluşmasını da sağlayıp bölgesel eşitsizlikleri önleyecektir.
Bundan
önceki işçi alımlarında Kandilli ve Gökçeler’den nüfus yoğunluklarına göre
yeterince işçi alınmadığı herkesçe bilinmektedir. Bu nedenle bu iki
beldemizdeki işsiz sayısı birçok köyümüzdeki işsiz sayısından daha fazladır. Bu
beldelerimizin nüfusları her geçen gün azalmaktadır. Böyle sürerse belediye
olan bu beldeler köye dönüşecektir.
Özellikle
yerel seçimler sürecinde Yalnızca Kandilli için 500-700 kişi arasında işçi
alınacağı sözü verildi. Bu sözleri verenler, iktidar partisinin il,ilçe
başkanları ve milletvekilleriydi. Eğer bu sözler seçim almak için verilmiş
tutulmayacak sözler ise, çıkıp açıklanmalıdır. Üzerinden 1 yıl geçmiş olmasına
rağmen işçi alınması konusunda adım atılmış değil. Fakat halen daha aynı sözler
verilmeye devam ediyor.
İktidarın
dolayısıyla devletin güvenilirliği bu sözlerin tutulup tutulmamasıyla test
edilecek. TTK’ nın işçi açığı gerçeği ile verilen sözler yanyana getirildiği
zaman hemen yarın işçi alınması gerekiyor. “Hazırlıklar yapılmalı” , “Yeni
alanlar yaratılmalı” gibi sözlerin bu andan sonra açıklayıcılığı yoktur. Çünkü
verilen sözlerin üzerinden geçen zaman, bütün hazırlıkların yapılması için
yeterlidir.
İşçi
alınmamasının bir tek açıklaması olabilir: Gerçekte TTK bitirilmek isteniyorsa
işçi alınmaz. 5 Nisan Kararları ile hedeflenen, ancak işçilerin ve bölge
insanının yoğun tepkisiyle zamana yayılan TTK’nın Karadon-Üzülmez merkezli bir
yapıya kavuşturulması gibi bir niyet varsa işçi alınmaz. Böyle bir daralmanın
yaşama geçirilebilmesi için 6-7 bin işçi kalıncaya dek işten atmaların (Re’sen
emeklilik), işçilerin kendiliğinden emekli olmalarının sürmesi ve işçi
alınmaması gerekiyor. 5 Nisan Kararları böyle bir taktiği önüne koymuştu.
Termik santralı besleyecek kadar bir üretim yeterli görülmüştü.
TTK’nın
kömür üretmesi ve bölge insanının iş sahibi yapılması isteniyorsa işçi alınmasının
acil bir durum olduğunu herkes görüyordur sanırım. Hane gelir durumu, hane
nüfusu ve Çingeneleri gözeten bir işçi alımı Zonguldak Halkı, ülke ekonomisi ve madenler
için ertelenemez bir durumdur.
Ülkemizin
10 milyon ton taşkömürü ithal ettiği gerçeği acıdır. Son 1 yıldır kömür
fiyatlarının 130 dolar ve üzerine çıkmış olması hükümetin önlem almasını
zorunlu kılmaktadır. Demir çelik sektörünün ihtiyacı olan 2,5 milyon ton kömür
ihtiyacının dışa bağımlı duruma gelmesi tehlikelidir. Çin’in talep artışının bu
hızla sürmesi durumunda kömür fiyatlarının daha da yükseleceği kesindir.
Petrolde yaşanan artışın kömürde olmayacağını söylemek ve beklemek bilimsel bir
davranış değildir.
Yapılacak
bir düzenlemeyle demir çelik sektörünün taşkömürü ihtiyacını iç pazardan
karşılaması sağlanmalıdır. Bunun için de TTK’nın kömür üretimini 5 milyon ton
ve üzerine çıkarması zorunludur. Coğrafi yapısı gereği Zonguldak madenlerinde
kömür çıkarmak için insan gücü (emek yoğun çalışma) zorunludur. Almanya veya
İngiltere’nin teknolojisini bizim ocaklarımızda kullanma olanağı yoktur.
Bununla birlikte kömür çıkarma yöntemleri, çalışma koşulları, kömürün yan
ürünlerine dönük alanların öne çıkarılmasıyla verimliliği artırmak ve sözde
zararı düşürmek olanaklıdır.
Ayrıca
hammadde durumundaki maddelerin üretiminden elde edilen gelirin işlenmiş ara ve
son ürünlerden daha düşük olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Dolayısıyla en akılcı
yöntemlerden birisi de termik santralın TTK’ya devri olacaktır. Kömürü çıkaran
kurum zarar ederken, çıkan kömürü elektriğe dönüştürüp satan kurum kar ediyorsa
düşünmek gerekir. Santralın TTK’ya devri ile elektrikten sağlanan kar TTK’nın
zararının azalmasını sağlayacaktır. Dünyadaki örnekleri de böyledir.
TTK ve
İSTİHDAM 3
Bu konuda daha önce yazdığım iki yazıda, hane
nüfusu ve gelir durumuna göre en yoksuldan başlayarak işçi alınması gerektiğini
belirtmiştim. Bir de Çingene yurttaşlara öncelik verilmesi yönünde pozitif
(olumlu) ayrımcılık yapılmasının bugüne kadarki dışlayıcı yaklaşımın telafisi
için zorunlu olduğunu yazmıştım.
Katılır
veya katılmazsınız. Ancak ekonomik faaliyetin üretim, pazarlama, yatırım gibi
temel gereklilikleri arasında "sosyal fayda" nın da olduğunu
unutmamak ve/veya anımsamak gerekiyor. Çünkü herkesin ülke kaynaklarından emeği
ve bilgisi ölçüsünde yararlanma hakkını vermek ve tanımak gerekiyor. Nasıl ki
işsizlik kişilerin kendi seçimi değilse ve uygulanan ekonomik politikalar en
önemli etken olarak belirleyici oluyorsa; iktidarlar bu gerçek doğrultusunda
"en mağdur" olanları koruyucu uygulamalara gitmek zorunda.
TTK'
ya işçi alımının bir de teknik yanı var. Bilindiği gibi madencilik ağır bir iş
kolu. Üretimin yapıldığı (-400 , -600 metre) yerin altındaki ısı, basınç, hava
(solunum) durumu yer üstüne benzemiyor. Bunlara çalışma koşullarının ağırlığı
da eklenince herkesin madencilik yapamayacağı gerçeği kendiliğinden ortaya
çıkıyor.
Bundan
önceki işçi alımlarından sonra yaşanan sanat değişikliği, raporlu olarak yer
üstüne çıkma, yan (daha kolay) servislere geçme gibi olumsuzluklar
unutulmamalıdır. (Bu arada hemen belirtmeliyim ki, bu olumsuzluklar TTK -KİT-
düşmanlarının propagandasını yaptığı ölçülerde olmadı hiçbir zaman. Çünkü
birçok sanatın kadro açığı giderilmediği için zorunlu yer değişiklikleri
yapıldı...yapılıyor. Birileri de bunu kullanarak TTK -KİT- düşmanlığı yapıyor.)
YÖNTEM ÜZERİNE
TTK'
ya yapılacak işçi alımında; (en yoksullar belirlendikten sonra) sağlık muayeneleri ocak içi koşullara göre
yapılmalıdır. Geçen dönemden örnekleri var; epilepsi (sara), şizofreni, gece
körlüğü, tansiyon sorunu... olanlar işe alındı. Bir kısmı daha sonra doktor
raporuyla yer üstüne çıktı. Elbette bu tür rahatsızlıkları olanlar da işe
alınmalı. Ancak madenci olarak değil...
Öyleyse
400-600 metre yer altının basınç, ısı, hava (solunum), hatta çalışma koşulları
yer üstünde oluşturulmalı; işe alınacaklar burada belirli bir süre tutulduktan
sonra nabzı, tansiyonu, psikolojisi gibi doktorların belirleyeceği ölçütlere
göre gözlenmeli ve sağlık durumu uygun
olanlar seçilmelidir. Gerekiyorsa İş Yasası'ndaki deneme süresine ilişkin
uygulama yaşama geçirilmelidir. 2 aylık çalışma sonrası verimli olamayanlar işe
alınmayarak, yerlerine yedektekiler çağrılmalıdır.
Madenciler
arasında da espri konusu olan; kendisi 50 kg. gelen bir adamı işe alıp 10 tane
direk taşıtamaz, 3 tane tonluk araba dayandıramazsanız işi yürütemezsiniz. Bir de
işe aldığınız adamın sağlığı uygun değilse hiç verim alamazsınız.
Yani;
işe işçi almış olmak için değil, işyerinde verimli olabilecek işçi almak için
yola çıkılırsa kurum-lar ve ülke ekonomisi kazanır. Bu yöntem torpilin,
rüşvetin, dedikodunun en aza inmesini sağlayacaktır. Ve herkes rahat hareket
edecektir.
Kurum Yöneticilerinin,
Sosyal Hizmet uzmanlarının, Yerel Yönetim temsilcilerinin, Sendikanın, İşçi Bulma Kurumu yetkililerinin ve Meslek
Odalarının oluşturacağı bir komisyon işçi alımları konusunda görevlendirilmeli,
siyasetçilerin müdahale etmemeleri sağlanmalıdır.
Bunların
dışındaki her uygulama ve tutum şaibeli olarak algılanacaktır. Kurumun ve yerel
siyasetin rahatlaması için böyle bir yaklaşım gereklidir.
İŞÇİ AÇIĞI
BÜYÜYOR
İşçi
açığı her geçen gün büyüyor. Gününü dolduran emekli oluyor. TTK' da işçi açığı
üretimin düşmesi anlamına gelmektedir. Bir zamanlar 4,5-5 milyon ton olan
üretim 1,9 milyon tona düştü. Herkes bunu görmek zorunda. İşçi açığı demek 130
dolar ve üzerinde fiyatlarla kömür ithalatı demek. Zonguldak' ın altında
çıkarılmayı bekleyen 1,3 milyar ton kömür hem ilimizi hem de ülkemizi
rahatlatacaktır. Yani sorunun ekonomik yanı gözardı edilemeyecek noktalara
gelmiştir.
Yılda
10 milyon ton taşkömürü ithalatı üzerinde siyaset yapılamayacak kadar önemli
bir durum olarak karşımızda durmaktadır. İthalata verdiğimiz döviz ve
kullanmadığımız yer altı kaynaklarımız bizim daha nesnel ve toplumsal çıkarları
gözeterek düşünmemiz gerektiğinin kanıtıdır.
salim çalık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder