HOŞ GELDİNİZ

maden ve madenciliğe ilişkin yazı, fotoğraf, belge ve bilgilerin paylaşılması amacıyla hazırladığım bu sayfaya isteyen herkes katkı sunabilir. bilgi örgütlendikçe anlam kazanır, insan öğrendikçe...

4 Ekim 2015 Pazar

yazılamamış, adresine varamamış madenci mektupları



sevgili hana;

...
martı çığlıkları sardı her yanımızı. balıkçı olsam bu çığlıkları balık bolluğuna işaret sayar, sevincin, çağrının dışa vurumu derdim.
oysa; burada herkes sevdiğinden, ailesinden, köyünden, yurdundan ayrı. osmanlılar bile kırkbeş günlük özlem tutsaklar...


bu martı çığlıkları bizim isyanımızı dile getiriyorlar sanki; hüzünlü şarkılarımızı, iş kazalarında ölenler için içimize attığımız ağıtlarımızı ve korkularımızı;
birbirimizden gizleyerek cesaretimizi korumaya çalıştığımız korkularımızı martı çığlıkları dile getiriyor. ve ocağa girerken duyduğumuz, kömüre saldırınca unuttuğumuz tedirginliklerimizi anımsatan bu çığlıklar, insan olduğumuzu unutmamızı da engelliyor...

hana'm benim, küçüğüm;
madencilik hep gece, hep karanlık. gün ışır ışımaz girilen maden karanlık; günbatımı çıkılan yeryüzü de karanlık. madende de, dışarıda da bir senin yüzün aydınlık, bir senin sesin ve gülüşündeki soyluluk, sözlerindeki ululuk aydınlık...

az ileride bir çocuk uzanmış; kederli gözlerle gökyüzüne bakıyor. elinden gelse kanatlanıp uçacakmış gibi öykünerek bakıyor bulutlara. altı gün boyunca madenin derinliklerinden yeryüzüne küfeyle taşıdığı bütün kömürün ağırlığı küçücük bedenine yapışmış gibi uzanmış çimenlerin üzerine. ailesini özlediğini anlatmak ister gibi yanık ezgili bir akıyor dudaklarından. belki çocukça bile olsa sevdiği bir kız vardır, dudaklarından ağıt gibi dökülen ıslık özlediğine armağandır...

senin bedenin kadar küçük. küfe taşımaktan çok, anne babasının sevmesi, dedesinin ninesinin şımartması için yaratılmış gibi görünen bu çocuk; madenin karanlığı, yükünün ağırlığı ve çalınan çocukluğuyla yaşadığı ayrılığı bakışlarıyla dünylanın yüzüne vuruyor sanki... elleri senin ellerin kadar hana; ağırlığı taşıdığı küfe kadar. çocuk sesinde isyan, çevresine ilgisizliğinde firar var...

sevgili hana;
geleli çok olmasa da anlatacak o kadar çok şey gördüm yaşadım ki, ileride yazmaya çalışırım.
...

salim çalık

(osmanlı döneminde avrupa'nın çeşitli ülkelerinden zonguldak madenlerine çalışmaya gelen işçi ve mühendislerin yazamadığı, yazsalar da sevdiklerine ulaştıramadıkları ne mektuplar vardı kim bilir... bu onlardan birinin yerine 100 yıl sonra benim yazdığım bir mektubun küçük bir bölümü... hana, düşsel bir kişilik, olaylar gerçek...)

3 Ekim 2015 Cumartesi

kaza da, kader de değil...



bugün (02.10.2015) 16:00-24 vardiyasında türkiye taşkömürü kurumu (TTK) armutçuk müessesesi'nde (zonguldak/ ereğli) meydana gelen göçükte maden işçisi erkan seyhan yaşamını yitirdi...

erkan seyhan 36 yaşında evli ve 2 çocuk babasıydı. 2009 yılında 39 bin kişinin başvurduğu işçi alımında mülakat sonrası işe girmişti... 

kaza mı diyeceğiz şimdi? tamam kaza; peki neden? 

ttk, yıllardır işçi açığı giderilmeyen bir kurum. kurum genel müdürü 4 yıla yakın zamandır, yani kurumda 11 bin kişi çalışırken "işçi açığı var. en az 3 bin kazı işçisi alınması gerekli" diyerek enerji bakanlığı'ndan talepte bulunuyor. bu yıl maden işçileri düzenlediği bir imza kampanyasıyla kurumdaki işçi açıklarını gündeme getirerek işçi alınmasının önemini vurgulamışlardı... 

herkes bilir ki; madencilik dahil emek yoğun üretim yapılan işyerlerinde işçi açığı yalnızca üretimi etkilemez... üretimden daha çok işçi sağlığı ve iş güvenliğini etkiler. kurum genel müdürünün 11 bin işçi varken "3 bin işçi açığı var" dediği tarihten bugüne işçi sayısı 8 bin'lere düştü. yani ttk en az 5 bin işçi açığı ile çalıştırılmaya çalışılıyor... 

5 bin işçi açığı... bir maden işçisinin 2 kişilik çalıştığı, bir çok yan işin yeterince yapılamadığı koşullarda dikkat, yeterli zaman, gereken önem nasıl sağlanabilir...? kaza mı şimdi bu...?

ttk'ya işçi alımını engelleyen hazine (maliye bakanlığı), kendine bağlı bir kurumun işletmecilik açısından gerekli ödeneklerini, işçi sayısını dikkate almayan eneri bakanlığı, işçi açıklarının önemini basın açıklamalarının ötesine taşımayan sendikacılar... o kadar çok suçlu var ki, "kaza" diyen desin... benim açımdan bu bir cinayet...

personel rejimi, ödenek, yatırım programı, verimlilik gibi süslü iktisat sözcüklerinin arkasına saklanarak işçi açıklarına rağmen madencileri ocağa sokanlar bu ölümün (bundan öncekilerin) ve ne yazık ki bundan sonraki ölümlerin de sorumluları olacaklardır...

erkan seyhan, 36 yaşında; bir eş, 2 çocuk bıraktı geride... bir de yaşayamadığı bir ömür... gruplu ve düşük ücretle çalışıyordu erkan seyhan. ve yıllardır daimi statüye geçmeyi, ücretlerinin eski işçilerin ücretleri düzeyine çıkarılmasını bekleyen binlerce maden işçisinden biriydi... daha düne kadar, yasaya rağmen 2 asgari ücret tutarındaki maaşı, daimi statüde çalışmayı çok görenler, bu uğurda yeterince savaşım vermeyenler, yarın "bürokratik gözyaşı" dökecekler erkan'ın mezarı başında. madenci güzellemeleri yapacaklar...

ya geride kalanlar...? bugüne kadar madenlerde yaşamlarını yitiren 5 binden fazla madencinin eşleri, çocukları, ana-babaları ne yapacaklar...? ya arkadaşları... göçüğün yaşandığı 2 (no'lu) ocakta ve diğer ocaklarda çalışan arkadaşları, birlikte işe gidip geldiği, aynı yolları yürüdüğü arkadaşları...

bu kadar ölüm, bu kadar yetimlik, bu kadar evlat ve arkadaş acısı yetmez mi bu kente...? 

salim çalık

YEDİ MART SEKSENÜÇ ÜÇ MART DOKSANİKİ VE TÜM MADEN ŞEHİTLERİNE

hangi köyün yüreği / hangi ananın gözyaşları / tutabilir yasınızı // bilmem kaç yedi kat altında / yatarken yerin / okuttular kur’an’ınızı / yatış şeklinizi bile bilmeden // ilk size kuruldu/ cenazesiz gömütlükler/ -dünyada yüreğim gömüt size-// bilmem kaç yedi kat altında yerin / yatarken sizler / yemin ettim böylesinin sürmeyeceğine // yemin ettim/ yatış şeklinizi bilmeden// bilin ki dostlarım / dimdik ve ayaktasınız / yüreğim gömüt size...// Armutçuk-Kozlu 10/03/92 / salim çalık / GÜLMEKLE AĞLAMAK ARASI (sf.36)

geleceğe dikiliyor gömüt taşları



biliyorum
kendisini kirleterek tükeniyor
umutla süslenmiş gelecek günler

şimdi
bir bir içime gömülüyor
yaşamda alacağı kalan çocuklar
ömrü metaya değişilen işçiler
içime gömülüyor
töreye kurban edilen kadınlar
ve karşılıklı dağlara sürülüyor gençler
gömüt taşları geleceğe dikiliyor
gömüt taşları iki parça yüreğime

şimdi
tepeden tırnağa utançla
__ipe çekiyorum mutluluk düşlerimi
acı ve hüzün ötesi yaralı duygularla
__tenime gömüyorum gülüşlerimi

………………kasım-aralık 2007
salim çalık