HOŞ GELDİNİZ

maden ve madenciliğe ilişkin yazı, fotoğraf, belge ve bilgilerin paylaşılması amacıyla hazırladığım bu sayfaya isteyen herkes katkı sunabilir. bilgi örgütlendikçe anlam kazanır, insan öğrendikçe...

4 Aralık 2012 Salı

27 Kasım 2012 Salı

AİHM, DİSK ve KESK'i haklı buldu :: www.sendika.org

AİHM, DİSK ve KESK'i haklı buldu :: www.sendika.org

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve Kamu Emekçileri Sendikaları'nın (KESK) İstanbul'da 2008 yılındaki 1 Mayıs gösterisiyle ilgili yaptığı şikayet başvurusunu haklı buldu 

AİHM, “Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin örgütlenme ve toplanma hakkıyla ilgili 11. maddesini ihlal ettiğine” hükmetti. 

taşeronda çalışan işçinin asıl işeveren işyerine iade kararı


 http://www.enerjisen.org/web/dosyalar/682.pdf

İstanbul 12. İş Mahkemesi'nde Enerji Sen'in açmış olduğu işe iade davasında mahkemenin işçinin asıl işveren BEDAŞ'ta işe başlatılmaları yönünde verdiği karar.

özellikle taşeron şirketlerde çalışan ve iş güvencesinden yoksun olan işçiler açısından çok önemli bir karar... haksız yere işten çıkarılan binlerce işçi için de emsal niteliği olabilecek bu kararın takipçisi olmak, kamuoyu oluşturmak bizim elimizde...
sokakta, işyerinde savaşım esas olmakla birlikte; hukuki süreçleri de sonuna kadar zorlamak ve sistem karşısında verdiğimiz emek, demokrasi, özgürlük, eşitlik savaşımında sistemin kendisi için kullandığı araçları da kullanmak toplumsal meşruluğun genişlemesine epeyce katkı sağlayacaktır...

26 Kasım 2012 Pazartesi

TTK Üzerine Birkaç Söz



TTK’nın üretim işçisi açığı olduğunu başta kurum yöneticileri olmak üzere herkes bilmekte, zaman  zaman bu yönde açıklamalar da yapmaktadır. Taşkömürünün demir çelik sektörü, enerji başta olmak üzere önemi de düşünüldüğünde bölgemizin ve ülkemizin taşkömürüne ihtiyacı doğrultusunda TTK’ ya üretim işçisi alınması kaçınılmazdır. Şimdi hükümete ve bölge milletvekillerine düşen; ekonomik olarak da gerekliliği ortaya çıkan işçi açıklarını gidermektir. 

Ülkemiz 20 milyon tona yakın kömür ithal etmektedir. En kötüsü de taşkömürü rezervlerimiz yerin altında çıkarılmayı beklerken Zonguldak limanına ithal kömür getirilmesidir. Şu an hem santrallerin gereksinimi hem de yakımlık olarak Zonguldak’ta ithal kömür satılır duruma gelmiştir. 

İthalata harcanan dövizin kazanılması için harcanan emek ve ürün değeri göz önüne alınarak, bu para Zonguldak toprakları altında yatan 1,3 milyar ton taşkömürünün çıkarılması için yatırıma, Zonguldak’ta İşçi Bulma Kurumu’na kayıtlı 40 bine yakın işsize iş olanağı yaratmak için istihdama aktarılmalıdır. Ekonomi politikası açısından da akılcı yol budur. Çünkü ekonomi yalnızca kar zarar mantığı ile yönetildiği zaman; ekonomi bilimi içinde yer alan, ekonomik faaliyetin sosyal faydayı gözetme anlayışı terk edilmiş olmaktadır. 

Taşkömürü gibi yan ürün alanları geniş olan bir alana alınacak 1 işçi ile enaz 10 kişiye istihdam yaratmak olanaklıdır. Ayrıca taşkömürü politikası yalnızca yakımlık ya da enerji ihtiyacı üzerinden değil, ilaç ve kimya sanayisine kadar uzanan tüm alanları gözetilerek oluşturulmalıdır. Böylece coğrafi yapıdan kaynaklanan üretim zorluğu ve maliyeti bu alanlardan elde edilecek kar ile dengelenecek ve kömür üretimi maliyeti dengelenecektir. 

Tüm kamu kurumlarında olduğu gibi TTK’da da işe almanın temel ölçüsü gereksinim olmalıdır. Yapılacak işin zorluğuna uyum sağlayabilecek fiziki ve sağlık koşullarıyla birlikte ilk ölçü geçim sorunu yaşama düzeyi olmalıdır. Devlet kurumları, belediye başkanları, muhtarlar ve gerek duyulan diğer yetkililerden alınacak HANE GELİR DURUMU ve HANE NÜFUSU göz önüne alınarak en yoksullardan başlayarak yapılacak bir işçi alımı hem adil, hem insani,hem de sosyal devlet ilkesine uygun olacaktır. 
Hane gelir durumu ve hane nüfusu ölçü alınarak yapılacak bir işçi alımına kasıtlı davranma alışkanlığı olmayan hiç kimsenin itirazının olmayacağı açıktır. Ayrıca siyasetçiler, kurum yetkilileri, etkili çevresi olanlar kendilerine yapılacak “beni işe aldır” biçimindeki baskılara daha az maruz kalacaklardır. Ayrıca bu yöntemin iyi anlatılması durumunda fazla da bir baskı oluşmayacaktır. 
Bunun için de hane gelir durumu ve hane nüfusu ölçüsü Türkiye İstatistik Kurumu’nun belirlediği asgari standarda göre belirlenmelidir. Belki yasal olarak böyle bir yöntemin olamayacağı söylenebilir. Ancak Zonguldak 20 yıla yakın zamandır çok zor ve inanılması güç sosyal travma yaşamaktadır. Gerekiyorsa yasal düzenlemeler de yapılarak en yoksulların ilk önce iş sahibi yapılması bir devlet politikasına dönüştürülmelidir. 
Bir başka çözüm de geçmişte olduğu gibi gruplu (münavebeli) işçi çalıştırma yöntemine geri dön-mek olabilir. Ancak bugün yapıldığı gibi değil; 1 ay çalışıp 1 ay dinlendirmek biçiminde olmalı, ücret ise kendi ücret grubunun ücreti olmalıdır.  6 ay çalışıp 6 ay köyünde,beldesinde dinlenmesi,böylece alınacak işçi sayısının iki katına çıkması sağlanacaktır. İşe giren bir işçi (sosyal güvenceye) sigortaya kavuşacak, piyasanın üzerinde alacağı ücret sayesinde de (çünkü asgari ücretle ve sigortalı bir iş bulmak mucize) asgari ücretin üzerinde bir aylık gelire kavuşacaktır. Oysa bugün yapılan; 2 ay çalıştırıp 1 ay dinlendirmek biçimindedir. Ücret ise 1000- 1100 TL. dolayındadır. Ayrıca dinlendirilmeyip yan servislerde görevlendirmelerde torpil, adam kayırma gibi uygulamaların olduğu bir gerçektir. Bu adil biçimde düzenlenmeli, herkes sırayla serbest bırakılmalı ya da dinlendirilmelidir. Öncelikle 2006’dan sonra işe girenlere dayatılan kölelik ücretinden vazgeçilmelidir. 
 
Tüm yetkililerin Zonguldak’ta yaşananlardan yola çıkarak gelecekte neler yaşanabileceğini iyi görmeleri gerekmektedir. Bu konuda valiliğin 2000 yılında ODTÜ’ye yaptırdığı çalışma yol gösterici olabilir. Ülke sınırları içinde yaşayan yurttaşların örgütlenmiş biçimi olan devlet, tüm insanların mutluluğunu, geçimini, sosyal güvenliğini, eğitimini düşünmek zorundadır. Bunlar ancak sürekli ve güvenceli bir iş ile mümkündür. Zonguldak insanının da TTK ve Erdemir dışında güvenceli, sürekli bir işe sahip olma şansı bulunmamaktadır. Zonguldak insanını iki sektöre bağımlı bırakmakla, TTK’ya yatırım yapmayarak kömür üretimini düşürmekle devlet Zonguldak’ı göç veren bir kent olmaktan kurtaramaz. Göçle kurulmuş bir kenti yeniden göçe zorlamanın maliyeti alınacak işçilerin maliyetinden fazla olacaktır. 

Her geçen gün TTK’nın işçi açıkları artıyor. Artan işçi açıklarıyla birlikte kömür üretimi de düşüyor. (4,5 milyon tondan 1,9 milyon tona düştü kömür üretimi) Zonguldak’ta TTK’nın işçi açığının artması demek işsizliğin de artması demek. Bunu 20 yıldır uygulanan özelleştirme, kapatma ve daraltma politikalarının bir sonucu olarak hep birlikte görüyor ve yaşıyoruz.  
TTK’nın işçi açıklarının giderilmesinde bölgelerin ve köylerin nüfus yapıları mutlaka dikkate alınmalıdır. Kontenjanların nüfus yoğunluklarına göre belirlenmesi bir dengenin oluşmasını da sağlayıp bölgesel eşitsizlikleri önleyecektir. 
Bundan önceki işçi alımlarında Kandilli ve Gökçeler’den nüfus yoğunluklarına göre yeterince işçi alınmadığı herkesçe bilinmektedir. Bu nedenle bu iki beldemizdeki işsiz sayısı birçok köyümüzdeki işsiz sayısından daha fazladır. Çalışanlar ise Hema ve TTK’da iş yapan Kasmet Firması’na tutsak edilmektedir. Bu iki şirkette işçilerin yaşadığı sorunları hepimiz yakından biliyoruz. Hükümetin açıkladığı asgari ücret artış oranlarında bile ücret artışının yapılmadığı, işten çıkarmaların keyfiyete bırakıldığı, kıdem tazminatlarının verilmediği, ücretlerinin zamanında ödenmediği özel maden ocakları ve taşeronlar 19.yüzyıl başlarında Zonguldak’ta kömür işletmeciliği yapan Galata Bankerleri dönemini anımsatmaktadır. Yaşanan iş kazaları da bunun sonucudur.  

Geçmişte beldelere, köylere gidenler sürekli işsiz gençlerimizi, aileleri sömürdüler. Örneğin 2004 yerel seçimlerinde iktidar partisinin başkan adayı ve milletvekilleri, ilçe ve il .aşkanları yalnızca Kandilli için 500-700 kişi arasında işçi alınacağı sözü verildi. Ancak bu sözlerin seçim almak için verilmiş tutulmayacak sözler olduğu zaman içerisinde görüldü. Benzer sözler 2007’de de verildi. Alınan işçi sayısı Zonguldak’ın işsizlik sorununu çözmekten ve TTK’nın gereksinimini karşılamaktan uzak olmakla birlikte; alınan işçilerin gruplu olarak, eski işçilerin ücretlerinin %57’si kadar bir ücretle alınmaları devlet kurumu eliyle sömürüden başka bir şey değildir. Yapılması gereken Anayasa’da da ifade edilen “eşit işe eşit ücret” ilkesinin hemen yaşama geçirilmesi ve TTK’da 2006 ve 2009 yılları arasında işe alınmış olanların sömürülmesine son verilmesidir.  

İşçi alınmamasının bir tek açıklaması olabilir: Gerçekte TTK bitirilmek isteniyorsa işçi alınmaz. 5 Nisan Kararları ile hedeflenen, ancak işçilerin ve bölge insanının yoğun tepkisiyle zamana yayılan TTK’nın Karadon-Üzülmez merkezli bir yapıya kavuşturulması gibi bir niyet varsa işçi alınmaz. Böyle bir daralmanın yaşama geçirilebilmesi için 6-7 bin işçi kalıncaya dek işten atmaların (Re’sen emeklilik), işçilerin kendiliğinden emekli olmalarının sürmesi ve işçi alınmaması gerekiyor. 5 Nisan Kararları böyle bir taktiği önüne koymuştu. Termik santralı besleyecek kadar bir üretim yeterli görülmüştü. 
TTK’nın kömür üretmesi ve bölge insanının iş sahibi yapılması isteniyorsa işçi alınmasının acil bir durum olduğunu herkes görüyordur sanırım. Hane gelir durumu, hane nüfusu durumlarını gözeten bir işçi alımı  Zonguldak Halkı, ülke ekonomisi ve madenler için ertelenemez  bir durumdur. TTK’nın 2011 yılı için hazırladığı işçilik planlamasında 3000 dolayında işçi gereksinimi olduğu belirtilmektedir.  

Ülkemizin 20 milyon tona yakın kömür ithal ettiği gerçeği acıdır. Demir çelik sektörünün ihtiyacı olan 2,5 milyon ton kömür ihtiyacının dışa bağımlı duruma gelmesi tehlikelidir. Son yıllarda petrolde yaşanan fiyat artışının ve piyasaları sarsan dalgalanmaların kömürde olmayacağını söylemek ve beklemek bilimsel bir davranış değildir. 
Yapılacak bir düzenlemeyle demir çelik sektörünün taşkömürü ihtiyacını iç pazardan karşılaması sağlanmalıdır. Bunun için de TTK’nın kömür üretimini 5 milyon ton ve üzerine çıkarması zorunludur. Coğrafi yapısı gereği Zonguldak madenlerinde kömür çıkarmak için insan gücü (emek yoğun çalışma) zorunludur. Almanya veya İngiltere’nin teknolojisini bizim ocaklarımızda kullanma olanağı yoktur. Bununla birlikte kömür çıkarma yöntemleri, çalışma koşulları, kömürün yan ürünlerine dönük alanların öne çıkarılmasıyla verimliliği artırmak ve sözde zararı düşürmek olanaklıdır. 
Ayrıca hammadde durumundaki maddelerin üretiminden elde edilen gelirin işlenmiş ara ve son ürünlerden daha düşük olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Dolayısıyla en akılcı yöntemlerden birisi de termik santralın TTK’ya devri olacaktır. Kömürü çıkaran kurum zarar ederken, çıkan kömürü elektriğe dönüştürüp satan kurum kar ediyorsa düşünmek gerekir. Santralın TTK’ya devri ile elektrikten sağlanan kar TTK’nın zararının azalmasını sağlayacaktır. Dünyada böyle örnekleri olduğu bilinmektedir 

Ekonomik faaliyetin üretim, pazarlama, yatırım gibi temel gereklilikleri arasında "sosyal fayda" nın da olduğunu unutmamak ve/veya anımsamak gerekiyor. Çünkü herkesin ülke kaynaklarından emeği ve bilgisi ölçüsünde yararlanma hakkını vermek ve tanımak gerekiyor. Nasıl ki işsizlik kişilerin kendi seçimi değilse ve uygulanan ekonomik politikalar en önemli etken olarak belirleyici oluyorsa; iktidarlar bu gerçek doğrultusunda "en mağdur" olanları  koruyucu uygulamalara gitmek  zorunda. 
TTK' ya işçi alımının bir de teknik yanı var. Bilindiği gibi madencilik ağır bir iş kolu. Üretimin yapıldığı (-400 , -600 metre) yerin altındaki ısı, basınç, hava (solunum) durumu yer üstüne benzemiyor. Bunlara çalışma koşullarının ağırlığı da eklenince herkesin madencilik yapamayacağı gerçeği kendiliğinden ortaya çıkıyor. 
Bundan önceki işçi alımlarından sonra yaşanan sanat değişikliği, raporlu olarak yer üstüne çıkma, yan (daha kolay) servislere geçme gibi olumsuzluklar unutulmamalıdır. (bu olumsuzluklar TTK -KİT- düşmanlarının propagandasını yaptığı ölçülerde olmadı hiçbir zaman. Çünkü birçok sanatın kadro açığı giderilmediği için zorunlu yer değişiklikleri yapıldı...yapılıyor. Birileri de bunu kullanarak TTK -KİT- düşmanlığı yapıyor.) 

TTK' ya yapılacak işçi alımında; (en yoksullar belirlendikten sonra)  sağlık muayeneleri ocak içi koşullara göre yapılmalıdır. Geçen dönemden örnekleri var; epilepsi (sara), şizofreni, gece körlüğü, tansiyon sorunu... olanlar işe alındı. Bir kısmı daha sonra doktor raporuyla yer üstüne çıktı. Elbette bu tür rahatsızlıkları olanlar da işe alınmalı. Ancak madenci olarak değil... 
Madenciler arasında da espri konusu olan; kendisi 50 kg. gelen bir adamı işe alıp 10 tane direk taşıtamaz, 3 tane tonluk araba dayandıramazsanız işi yürütemezsiniz. Bir  de işe aldığınız adamın sağlığı uygun değilse hiç verim alamazsınız.  
Yani; işe işçi almış olmak için değil, işyerinde verimli olabilecek işçi almak için yola çıkılırsa kurumlar ve ülke ekonomisi kazanır. Bu  yöntem torpilin, rüşvetin, dedikodunun en aza inmesini sağlayacaktır. Ve herkes rahat hareket edecektir. 
Kurum Yöneticilerinin, Sosyal Hizmet uzmanlarının, Yerel Yönetim temsilcilerinin, Sendikanın,  İşçi Bulma Kurumu yetkililerinin ve Meslek Odalarının oluşturacağı bir komisyon işçi alımları konusunda görevlendirilmeli, siyasetçilerin müdahale etmemeleri sağlanmalıdır. 2006 ve 2009’daki işçi alımlarında torpil olmadığı söylenebilir. Ancak mülakatlar sırasında çeşitli müdahalelerin olduğu bilinmektedir. Özellikle işe alındıktan sonra siyasi iktidarın sanat değiştirme, boş gruplarda çalıştırılacak olanların belirlenmesi gibi durumlarda müdahale ettiği bilinmektedir. Örneğin işe girdiği günden bu yana daimi gibi çalışan  gruplu işçilerin yanı sıra boş gruplarında hiç serbest kalamayan işçiler bulunmaktadır. Bu yüzden siyasetçiler kurumdan ellerini çekmeli, kurumun kuruluş tüzüğünde belirtilen özerklik yaşama geçirilmelidir. 
Bunların dışındaki her uygulama ve tutum şaibeli olarak algılanacaktır. Kurumun ve yerel siyasetin rahatlaması için böyle bir yaklaşım gereklidir.   

İşçi açığı her geçen gün büyüyor. Gününü dolduran emekli oluyor. TTK' da işçi açığı üretimin düşmesi anlamına gelmektedir. 90 yıllarda 4,5-5 milyon ton olan üretim 1,9 milyon tona düştü. Herkes bunu görmek zorunda. İşçi açığı demek kömür ithalatı demek. Zonguldak' ın altında çıkarılmayı bekleyen 1,3 milyar ton kömür hem ilimizi hem de ülkemizi rahatlatacaktır. Yani sorunun ekonomik yanı göz ardı edilemeyecek noktalara gelmiştir. 
AKP milletvekili Fazlı Erdoğan aday olduğu 2002 seçimlerinde milletvekili adaylarıyla ERT’de yapılan açık oturumda; TTK’ya 5 bin işçi alacağız” demiştir. 2002 yılında TTK’da 18 bin kişi çalışıyordu. O günden bugüne yapılan işçi alımlarına rağmen bugün TTK’da 11 bin kişi kalmıştır. Yani emekli olanın yeri doldurulmamıştır.  
Yılda 20 milyon ton kömür ithalatı üzerinde siyaset yapılamayacak kadar önemli bir durum olarak karşımızda durmaktadır. İthalata verdiğimiz döviz ve kullanmadığımız yer altı kaynaklarımız bizim daha nesnel ve toplumsal çıkarları gözeterek düşünmemiz gerektiğinin kanıtıdır.  
Taşkömürü sahasında özelleştirme ve taşeronlaştırmalar acilen durdurulmalıdır. Gerek ortaya çıkan sömürü, gerek iş güvenliği ve işçi sağlığı koşulları, gerek taşkömürünün sahip olduğu önem taşkömürü işletmeciliğinin devlet eliyle yapılmasını gerekli kılmaktadır. Özel firmalarda ve taşeronlarda çalışan işçiler TTK’ya alınmalı, bu yurttaşlarımız işsiz kalmaları da önlenmelidir. Ayrıca unutulmamalıdır ki; ülkemizin sahip olduğu yer altı ve yerüstü kaynaklarında herkesin hakkı vardır. Buralardan elde edilecek gelirde de bu payın olduğu gerçeği göz önünde tutularak üretim-bölüşüm ilişkilerinde adaleti sağlamak devletin ve siyasi iktidarların görevidir. Sosyal devletin gereği kamu kurumları ve yöneticileri eliyle sömürüyü, iş cinayetlerini desteklemek değil; kazasız belasız bir iş yaşamını ve gelir dağılımında adaleti sağlamayı zorunlu kılmaktadır.  
TTK’nın yönetiminde siyasi yapılanmaya son verilmelidir. Kıdem, deneyim, geriye dönük katkılar dikkate alınarak atamalar yapılmalıdır. Kurum yönetiminde sendikaların, meslek örgütlerinin, işletmelerin kurulu olduğu bölgedeki yerel yöneticilerin söz sahibi olmalarını sağlayacak bir yapılanma zorunludur. Demokrasinin işyerlerine kadar girmesi, yerel demokrasinin güçlenmesi ve kaynakların sahibi olan halkın temsilcilerinin bu kurumların yönetiminde söz sahibi olması yönetimdeki şeffaflığı da sağlayacaktır.  

salim çalık 

(not: bu yazı eski bir yazı olmasına rağmen 2012 yılı sonuna geldiğimizde fazlaca bir değişiklik olmadı. yine işçi açıkları, yine zonguldak'ı baştan sona saran işsizlik ve 2 milyon tona ancak varan bir kömür üretimi...) 

Dev Sağlık-İş'ten Asgari Ücret Çalıştayı :: www.sendika.org

Dev Sağlık-İş'ten Asgari Ücret Çalıştayı :: www.sendika.org


"...
"Asgari ücretin idari bir biçimde belirlenmesinden çıkartılıp toplumsal bir yöntemle belirlenmeli ve toplumsal pazarlık fiili olarak örgütlenmesi, 

Sendikal hareketin, emek örgütlerinin her kesimini de kesen asgari ücret talebi toplumsal muhalefetin temel mücadele alanlarından bir tanesine dönüştürülmesi, 

Asgari ücret görüşmeleri başladığı günden itibaren toplumsal muhalefetin tüm bileşenleriyle birlikte güçlü eylemler yapmak ve görüşüldüğü gün Çalışma Bakanlığı önünde ortak bir merkezi eylem yapılması ve aynı zamanda da asgari ücret zammı ile ilgili imza kampanyası başlatılması" ..."

4 Mart 2012 Pazar

nasırlı yüreğim


     kazmacı memed’e
     lağımcı satılmış’a
     domuzdamcı recep’e
     ve kellefiyeti bitmeyenlere

 I
kömürdendir aşı
ekmek/ ateş kömürden
ve kömüre kurulu ömür

 II
akılkarı gelmez yüzünü görmeyene
yüzyıllık miras
babadan oğula ölüm
kıza kadına yetim maaşı
olancası güvenceli iş telaşı

kurnaz tilkilerin dişlerinde
nasırlı yüreğim benim
emeği/ emekçisi melez
vatan içinde vatan kentim

 III
kömürdendir tükürdüğü balgamın yeşili
sunusu/ istemi/ umusu kömürden
yaşamak-pazarlıksız-
kazma sallayabilme gücü
dışarda ölebilme düşü yaşamak

haramiler dayatır oysa
eksi yüzden beşyüzlere doğru
dayatır torunlarına memed’in
kılık değiştirmiş ölümü
k a d ı n l a r a  a ğ ı t ı
o y y  m e  m e d  i m
e v i m i n  direği e r c e b i m

  IV
kıyılarını dolaştım soluk soluk
köylerini ilçelerini yürek yürek
nasırlı yüreğim benim
ulusların uluslara mirası
emeğin üzerinde milyonlar
ve ölüm gözlü işçi çocuklar

şehitliği kesinleşti dostların
belli çizmesinden tulumundan
gözlerine sinen metan korkusundan
belli kılık değiştirmiş ölümün gelişi
hayra alamet değil yüreğim
çığırtkan kuşlar gibi zilin sesi
zorlanıyor halatlar çekmekte kafesi

  V
bir
tek köyü yoktur şehitsiz
bir karış boşluk
gözyaşsız/ alıntersiz

  VI
yapıların da dökülüyor giysileri
emeği yapıcıların
iskeleyi deniz almış
denizcileri tarih
silolarını
boşaltmalarını eskici zaman
tarih yazılmış kangözyaşlarıyla
yazanlar acı seda olmuş kentimde

 VII
nasırlı yüreğim benim
bareti/ maskesi/ alnında lambası
dolaşıyor birinci katta
ikinci katta elektrik kesintisi
kılık değiştirmiş ölüm
çığırtkan kuşlar gibi zilin sesi

*Kellefiyet: Halkın zorunlu çalışmaya
 (Mükellefiyete) verdiği isim.

salim çalık
erkene alınmış bir ölümün ertelenmiş şiiri (s.19-20-21)

19 Şubat 2012 Pazar

GENEL MADEN İŞ NEREYE 2



            Genel Maden İş (GMİS) genel başkanı Eyüp Alabaş’ın 67 Tv.de 17.02.2012 tarihinde tekrarı yayımlanan söyleşisini dinledim. Ağırlıklı olarak TTK (Türkiye Taşkömürü Kurumu)’na işçi alınması ve işçilik maliyetleri üzerine yoğunlaşan tartışmada Eyüp Alabaş, işçi alınmasıyla ilgili hazırladıkları projeyi anlatırken; “Bölgelerdeki işletme müdürlerinden aldığımız bilgilere göre pano ayak üretim, hazırlık ve yan sanatlar olmak üzere 2074 işçi alınması gerekiyor…” dedi. Bir sendika başkanının örgütlü olduğu işyerinin sorunları, işçi açıkları, üretim biçimi gibi sorunlarla ilgili konuşması, üyeleriyle birlikte kamuoyunu da bilgilendirmesi doğal ve gerekli. Ancak daha sonrasında tartışmanın geldiği yer açısından, genel başkanın söyledikleri kaygı verici.

            Genel başkan toplu iş sözleşmesinin ücretleri düzenleyen 51. maddesine atıfta bulundu. TİS’nin 51.maddesinde; yeni alınacak işçilerin kendisinden önce işe girmiş olanların %99’u kadar ücret alacağı belirtildikten sonra, “eğer bir önceki yıl işçi alınmamışsa; önceki yıllarda kendi ehliyet derecesinde en son işçi alımının yapıldığı yıla kadar %99 puanı her yıl için 2 puan eksiltilerek gidilir ve bu şekilde yeni işe alınan işçinin ücreti tespit edilir.” deniliyor.

GMİS genel başkanı bu maddeye atıfta bulunup, yeni alınacak işçilerin kendisinden önce işe girenlerin 2 puan daha altında ücretle çalışacağını belirtiyor. 2006 ve 2009 yıllarındaki işçi alımlarında da benzer bir yöntemin uygulandığını unutmamak gerekiyor. 2006’da işe alınanlar eski işçilerin %57’siyle, 2009’dakiler %55’i ile işe alınmışlardı. 2012 yılında işçi alınması istenirken en baştan bu işçilerin %53 ile işe alınmaları kabul ve teklif ediliyor. Bu nedenle de, “1400 pano ayak üretim işçisiyle %28 olan ayak çalışma oranının % 38’e çıkacağı, dolayısıyla bu 1200 işçinin yapacağı üretimin kendileriyle birlikte işe alınacak 874 işçinin de işletme maliyetini karşılayacağını, hatta TTK’nın zararının 90 milyon TL. aşağı çekilebileceğini” ifade ediyor genel başkan.

TTK’nın zararı, maliyet hesapları, kişi başı üretim miktarı gibi konuların tartışıldığı söyleşide, TTK Genel Müdürü Burhan İnam’ın önerdiği performansa dayalı ücreti kabul etmeyen Eyüp Alabaş “madencinin moral ve motivasyonunun iyi olması gerektiğini… baba bugün bana çikolata getirdin mi diyen çocuğunun yüzüne bakabilmesi lazım…” diyerek karşı çıkışını temellendirmeye çalıştı. Bu arada havzanın jeolojik durumuna ve emek yoğun çalışmaya da atıfta bulunduğunu belirtmek gerekiyor. Mevcut hazırlıkların çalışmaya başlamasıyla 2,5 milyon ton üretime ulaşılıp, zararın kabul edilebilir bir noktaya çekilebileceğini belirtiyor.

 Programa telefonla katılan TTK Genel Müdürü; maliyetlere ilişkin görüşlerini açıkladıktan sonra “…hesap yaparken genel işçilik maliyeti üzerinden yapmalısınız. Bana verdikleri dosyada Aralık ayı kömür satış fiyatı esas alınmış, yıllık ortalama satış fiyatını almanız lazım… Biz performansa dayalı ücret sistemini öneriyoruz…. Biz kurumun tartışılır olmaktan çıkarılmasını, çok üretime çok kazanç teklif ediyoruz. Bunun kurumun kurtuluşu için bilimsel bir teklif olduğunu düşünüyoruz.  Sabit ücret de koyabiliriz, ancak bu işçinin zararına olur….” dedi. Üretimin yapıldığı dönemdeki kömür satış fiyatı üzerinden kişi başı günlük üretimin çarpılmasıyla hesaplanacak olan performansa dayalı üretim “ne kadar çok kömür o kadar yüksek ücret” denilerek özendiriliyor. Oysa madencilikte sürekli olarak aynı üretimi tutturmak olası değil. Ayrıca üretim zorlamasına yol açacağı için iş kazası riski, madencilerin aşırı yorulması gibi olumsuzlukları daha da önemli….
GMİS genel başkanı daha sonra “biz kurumun norm kadrosunda belirtilen açıkların giderilmesini istiyoruz. Kurumun hazırladığı norm kadroda 14 bin kişi görünüyor. Kasım ayında Enerji Bakanı’yla işçi alınması konusunu görüşürken, bizim bu teklifimiz karşısında Enerji Bakanı, maliyetlerini de hesaplayın dediği için, işçilik sayılarını değiştirdik. 2000’den fazla işçi alınmasının kuruma fazla katkı sağlamayacağını gördük ve sayıları aşağıya çektik.” dedi.

Turgut Özal döneminden bu yana Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun zararı, işçilik maliyetleri tartışılıyor. Ve her hükümet bu tartışmaları adım adım ileriye taşıyarak; bir yandan işçi sayısının azaltılması, bir yandan birçok işin taşeronlara verilmesi, üretime hazır ocakların özel sektöre kiralanması ve 2006’dan bu yana işe alınan işçilerin yarı ücretle çalıştırılması gibi sömürünün kalıcılaştırılmasına düşünsel zemin hazırlıyorlar. Görünen o ki; Şemsi Denizer döneminde yerüstünde çalışan işçilerin re’sen emekli edilmesi (1457 sayılı İş Kanunu’nun 13. maddesine göre iş akdinin feshi)’yle başlayan süreç, yeni işçilerin düşük ücrete tutsak edilmesiyle devam ettiriliyor. Fakat acı olan; daha bir yılı dolmayan GMİS delege seçimleri ve 10 genel merkez kongresi öncesi sendika yöneticilerinin işçilere verdikleri sözleri unutmuş olmaları. Örneğin Eyüp Alabaş 29 Nisan 2011’de Amasra’da işçilere "Geçtiğimiz salı günü Ankara'da bir dizi görüşmeler yaptık. Kamu-İş ve Türk-İş nezdinde başta 2006 ve 2009 yıllarında işe giren arkadaşlarımız olmak üzere düşük ücretlerle ilgili sorunları, daimi çalışmayla ilgili taleplerimizi aktardık ve çözümünü istedik. Kurumun ve sizlerin sorunlarının çözümü için bakanlık nezdinde de girişimlerimizi sürdüreceğiz." diye seslenmişti.

Bugün geldiğimiz noktada Genel Maden İş yönetimi sendikacılıkla işletme yöneticiliği arasında bir noktaya savrulmuştur. Yöneticilerin, iktidarların sürekli olarak maliyet, kar-zarar hesaplarıyla bastırdığı koşullarda: bir sendikacı işçiler açısından da maliyet hesabı yapmalıdır. Örneğin; yeraltında çalışan bir işçi yaklaşık olarak 10 yıla yakın bir ömrünü madene bırakmaktadır. Yer altı işçilerinin ortalama yaşam süresini sendika gündeme taşımayacak da kim taşıyacak? Ya da iş kazaları, meslek hastalıkları sonucu emekli bile olamayan madencilerin yaşayamadığı ömrü hangi maliyet hesabıyla ölçülebilir. Madencinin çocuğunun çikolata isteğini örnekleyen Eyüp Alabaş bir göçükte-grizuda babasını yitiren çocukların babasızlığının maliyetini, kocasını yitiren kadınların kocasız kalmasının maliyetini neden çıkarıp orta yere koymaz?

Kaldı ki; üretim planlaması, üretim teknikleri, istihdam, pazarlama, satış fiyatı gibi üretim zincirinin hiçbir halkasında yer almayan, sözü dinlenmeyen sendikanın; işletme müdürü mantığı ile kar-zarar hesabı yapması, yeni alınacak işçilerin ücretlerin eski işçilerin %55’i, %53’ü gibi oranlarda olmasını kabul edip, bu biçimde alınacak 2074 işçiyle kurumun zararının 90 milyon TL. düşeceğini ifade etmesi akla ziyan bir durum.

Üyelerinin ekonomik demokratik haklarını korumak ve geliştirmek gibi asli görev ve sorumluluğunu terk etmiş bir sendika yönetimi, kendisini yeniden gözden geçirmek zorundadır. 1990 grevi ve 04 ocak 1991 Ankara yürüyüşünün öncesinde neler yapıldığını, 1994’teki 05 Nisan kararlarıyla “Armutçuk ve Amasra’yı kapattık” diyen hükümete nasıl geri adım attırıldığını yeniden okumaları gerekiyor. Sendika işyerini düşünmek zorundadır elbette. Ancak öncelikle üyelerinin durumunu düşünmek zorundadır. Zonguldak kent merkezindeki 5000 madencinin adlarının yazılı olduğu Madenci Anıtı’nı TTK yöneticilerine, siyasi iktidarlara anımsatmak zorundadır. Madencinin neden 60 yaşına giremediğini, bunun parasal karşılığının ne olabileceğini herkese sormak zorundadır. Yeraltında kömür damarlarıyla, gazla, tozla savaşan madenci gibi, sendika yöneticileri de yerüstünde insanca bir yaşam için, onurlu bir gelecek için savaşmak zorundadır….


Salim Çalık/ Şubat 2012
            

YEDİ MART SEKSENÜÇ ÜÇ MART DOKSANİKİ VE TÜM MADEN ŞEHİTLERİNE

hangi köyün yüreği / hangi ananın gözyaşları / tutabilir yasınızı // bilmem kaç yedi kat altında / yatarken yerin / okuttular kur’an’ınızı / yatış şeklinizi bile bilmeden // ilk size kuruldu/ cenazesiz gömütlükler/ -dünyada yüreğim gömüt size-// bilmem kaç yedi kat altında yerin / yatarken sizler / yemin ettim böylesinin sürmeyeceğine // yemin ettim/ yatış şeklinizi bilmeden// bilin ki dostlarım / dimdik ve ayaktasınız / yüreğim gömüt size...// Armutçuk-Kozlu 10/03/92 / salim çalık / GÜLMEKLE AĞLAMAK ARASI (sf.36)

geleceğe dikiliyor gömüt taşları



biliyorum
kendisini kirleterek tükeniyor
umutla süslenmiş gelecek günler

şimdi
bir bir içime gömülüyor
yaşamda alacağı kalan çocuklar
ömrü metaya değişilen işçiler
içime gömülüyor
töreye kurban edilen kadınlar
ve karşılıklı dağlara sürülüyor gençler
gömüt taşları geleceğe dikiliyor
gömüt taşları iki parça yüreğime

şimdi
tepeden tırnağa utançla
__ipe çekiyorum mutluluk düşlerimi
acı ve hüzün ötesi yaralı duygularla
__tenime gömüyorum gülüşlerimi

………………kasım-aralık 2007
salim çalık