Maden şehitlerinin çocukları… Neler yaşadılar? Nasıl büyüdüler? Şimdi ne yapıyorlar?
"bir yıl sonra kimse kalmaz arkalarında. ne devlet, ne akrabalar. giden gittiğiyle kalır. geridekiler de acılarıyla baş başa..."
dünyanın en ağır işkollarından biri olan madencilik tarihine, madencilerin günlük yaşamlarına ilişkin olarak yazı, şiir, belge vb. paylaşmak, madencinin sesine ses vermek... çünkü; insanlığın toprağa saldığı köktür madenci ................................salim çalık
HOŞ GELDİNİZ
maden ve madenciliğe ilişkin yazı, fotoğraf, belge ve bilgilerin paylaşılması amacıyla hazırladığım bu sayfaya isteyen herkes katkı sunabilir. bilgi örgütlendikçe anlam kazanır, insan öğrendikçe...
30 Mayıs 2014 Cuma
29 Mayıs 2014 Perşembe
“İktidar asıl sorumluluktan kendini sıyırmaya çalışıyor”
“İktidar asıl sorumluluktan kendini sıyırmaya çalışıyor”
"... tüm bu olan bitenin içinde yapmamız gereken yakamızdaki rozeti çıkarmadan ortak bir mücadele hattında birleşmektir..."
"... tüm bu olan bitenin içinde yapmamız gereken yakamızdaki rozeti çıkarmadan ortak bir mücadele hattında birleşmektir..."
“Ocağın patlayacağını 6-7 ay önceden biliyorduk!”
“Ocağın patlayacağını 6-7 ay önceden biliyorduk!”
7 mart 1983 armutçuk grizusu ile 13 mayıs 2014'te soma'da yaşanan maden katliamı arasında 31 yıllık zaman farkı, birinin grizu diğerinin yangın olması dışında o kadar benzerlikler var ki...
alınmayan önlemler ve bir cinayetin-katliamın "geliyorum" demesi gibi. armutçuk'ta işçiler bir patlama olasılığının farkındalar ve ocak çavuşu öncesinde şefini arayıp tahliye edelim diyor. soma'da işçiler günlerce sıcak kömür çıkardıklarını anlatıyorlar.
31 yıllık fark ve bu arada yaşanan kazalar, cinayetler... iki ocakta da prim sistemi üretim zorlamasına neden olmuştur. armutçuk'ta o yıllarda maaşı kadar prim alanların olduğu anlatılırdı, soma'da da sağ kurtulan işçilerin "hadi ! hadi ! hadi ! hadi !" sözcüğüyle üzerlerinde kurulan baskının devlet alım garantili kömür üretiminin geldiği nokta ortadadır. o kadar ki; türkiye kömür işletmeleri'nin yıllık 1,3 milyon ton kömür üretimine göre kurduğu ocaktan 2013 yılında 3,5 milyon ton kömür çıkarılmıştır.
armutçuk'ta 2 doktorlu bir HASTANE vardı. yaralıların çoğu yanmış ve zehirlenmiş olduklarından yarım saat uzaklıktaki ereğli hastanesi'ne veya 1 saat uzaklıktaki zonguldak'a taşınmaya çalışılmıştı. soma'da da 31 yıl sonra gördük ki, hastanede yanık ve madene bağlı zehirlenme-boğulma vakalarına müdahale edebilecek birimler yoktu...
salih kılavuz'un 31 yıl önce yaşadıkları bugüne de ışık tutuyor. özellikle devleti yönetenlerin davranışlarının benzerliği açısından. sorunun iktidar değil sistem sorunu olduğunu anlamamıza yararı olduğu kanısındayım...
7 mart 1983 armutçuk grizusu ile 13 mayıs 2014'te soma'da yaşanan maden katliamı arasında 31 yıllık zaman farkı, birinin grizu diğerinin yangın olması dışında o kadar benzerlikler var ki...
alınmayan önlemler ve bir cinayetin-katliamın "geliyorum" demesi gibi. armutçuk'ta işçiler bir patlama olasılığının farkındalar ve ocak çavuşu öncesinde şefini arayıp tahliye edelim diyor. soma'da işçiler günlerce sıcak kömür çıkardıklarını anlatıyorlar.
31 yıllık fark ve bu arada yaşanan kazalar, cinayetler... iki ocakta da prim sistemi üretim zorlamasına neden olmuştur. armutçuk'ta o yıllarda maaşı kadar prim alanların olduğu anlatılırdı, soma'da da sağ kurtulan işçilerin "hadi ! hadi ! hadi ! hadi !" sözcüğüyle üzerlerinde kurulan baskının devlet alım garantili kömür üretiminin geldiği nokta ortadadır. o kadar ki; türkiye kömür işletmeleri'nin yıllık 1,3 milyon ton kömür üretimine göre kurduğu ocaktan 2013 yılında 3,5 milyon ton kömür çıkarılmıştır.
armutçuk'ta 2 doktorlu bir HASTANE vardı. yaralıların çoğu yanmış ve zehirlenmiş olduklarından yarım saat uzaklıktaki ereğli hastanesi'ne veya 1 saat uzaklıktaki zonguldak'a taşınmaya çalışılmıştı. soma'da da 31 yıl sonra gördük ki, hastanede yanık ve madene bağlı zehirlenme-boğulma vakalarına müdahale edebilecek birimler yoktu...
salih kılavuz'un 31 yıl önce yaşadıkları bugüne de ışık tutuyor. özellikle devleti yönetenlerin davranışlarının benzerliği açısından. sorunun iktidar değil sistem sorunu olduğunu anlamamıza yararı olduğu kanısındayım...
28 Mayıs 2014 Çarşamba
Mutlu: Ne yazık ki geçim korkusu, ölüm korkusunun önüne geçiyor!
Mutlu: Ne yazık ki geçim korkusu, ölüm korkusunun önüne geçiyor!
bir de meslek hastalıkları var ki; hiçbir biçimde gündeme getirilmeyen, gözlerden kaçırılan. yeraltında çalışıp da emekliliğini doğru düzgün yaşayamadan ölüyor insanlar. alınmayan önlemler, işin ve üretimin herşeyin (insan yaşamının bile) önüne geçirildiği bir sistem bu...dolayısıyla öncelikle bu ekonomik düzeni, herşeyin üretim-kar üzerine kurulduğu, insanın unutulduğu, unutturulduğu kapitalizmi sorgulamamız gerekiyor. bu nedenle sendikaların sınıf örgütü olarak davranmaları, emek sermaye arasındaki çelişkinin en fazla görünür olduğu iş cinayetleri ve emekçilerin yaşam hakları üzerinden yol yöntem belirlemeleri gerekiyor.
bir de meslek hastalıkları var ki; hiçbir biçimde gündeme getirilmeyen, gözlerden kaçırılan. yeraltında çalışıp da emekliliğini doğru düzgün yaşayamadan ölüyor insanlar. alınmayan önlemler, işin ve üretimin herşeyin (insan yaşamının bile) önüne geçirildiği bir sistem bu...dolayısıyla öncelikle bu ekonomik düzeni, herşeyin üretim-kar üzerine kurulduğu, insanın unutulduğu, unutturulduğu kapitalizmi sorgulamamız gerekiyor. bu nedenle sendikaların sınıf örgütü olarak davranmaları, emek sermaye arasındaki çelişkinin en fazla görünür olduğu iş cinayetleri ve emekçilerin yaşam hakları üzerinden yol yöntem belirlemeleri gerekiyor.
20 Mayıs 2014 Salı
SO-R-MA: 6 milyon ton kömür/ çalınan yüzlerce ömür
soma katliamı… söze nasıl
başlayacağımızı bilemediğimiz, ne kadar konuşsak ve yazsak yine de çok
eksiklikler bırakacağımızı bildiğimiz bir cinayetle karşı karşıyayız.
edindiğimiz bilgilerin bir
bölümü tartışmaya açık olsa da; inkar edilemez, saklanamaz somut gerçekler de
var elimizde. bu gerçekler bile devletin ilgili kurumlarının (çalışma
bakanlığı- enerji bakanlığı ve bu
bakanlıklara bağlı alt birimlerin), soma madencilik a.ş’nin, örgütlü sendikanın
el birliği ile örgütlü denebilecek biçimde bu cinayeti katliama, neredeyse
soykırıma dönüştürdüklerini göstermektedir.
tüm tanık anlatımları ve
şirketin sahibinin cinayet öncesindeki açıklamaları insanlık dışı bir üretim
zorlamasının olduğunu gösteriyor. şirket sahibi daha önce yaptığı açıklamaların
birinde; söz konusu madende “yıllık 6 milyon ton kömür ürettiğini”, “devletin
130 dolara çıkardığı kömürü 23,80 dolara çıkardığını” övünçle, üstü örtük
biçimde diğer maden şirketlerini, en çok da türkiye kömür işletmeleri (tki)’ni
küçümseyerek anlatmıştır.
işçiler ise “ekipbaşı”,
“dayıbaşı” gibi adlarla madene işçi (köle) sağlayan gerçekte taşerona karşılık
gelen uygulamaların varlığını anlatırlarken; “üretilen kömür oranına paralel
prim aldıklarını, bu nedenle ekipbaşıların işçileri zorladıklarını
belirtmektedirler. (07 mart 1983’te türkiye taşkömürü kurumu –ttk- armutçuk
müessesesi’nde patlayan grizunun temel nedenlerinden biri prim sistemiydi. daha
çok prim almak için yapılan ihmaller, alınmayan önlemler 103 kişinin ölümüyle
sonuçlanmıştım. daha sonra ttk bu prim sistemini terk etti.)
her insanın fiziki olarak
sürdürebileceği bir çalışma temposu vardır. bu temponun zorlanması bile
kazaların hazırlayıcısı olabilir. yeraltı madenciliğinde işçiliğin yanında
belirleyici ve ötelenemez durumlar vardır; ve bunlar bilimsel olarak ortaya
konmuştur. ocağın tahkimatının nasıl olacağı, havalandırmasında dikkat edilecek
unsurlar, elektrik-mekanik araçların kullanımı, gaz ve ısı ölçer sensörlerin
yerleştirileceği yerler ve sayıları, acil durumlarda iş
sırasını-görevleri-sorumluları gösteren risk planı, tahlisiye istasyonları ve
bu istasyonlardaki ekiplerin eğitimi vb.
soma’da bilirkişi ön raporu da
gösterdi ki, bu ocakta günler öncesine dayanan bir yanma, tahkimat eksikliği ve
içten yanmanın (büyük olasılıkla) açık aleve dönüşerek çökmeye (göçüğe) yol
açması durumu yaşandı. Söylenen iki yalan; hem enerji bakanının “trafo
patlaması” (daha ocaktan bilgi gelmeden yaptığı –aceleci ! – açıklaması, hem de
şirketin yaptığı “ani karbonmonoksit yükselmesi” açıklaması boşa çıktı. şirket
bu açıklamayı yaparken karbonmonoksit gazının yanmayla oluştuğunu ve bir anda
yükselemeyeceğini, kömürün oksijenle temas hızı, oranı ve süresine bağlı olarak
günler, hatta aylar alabileceğini bilmiyor olabilir mi sorusu anlamlı mı
bilmiyorum ! (şirkete göre karbonmonoksit oranı 3 dakikada 500 ppm’e çıkmış. oysa
yeraltında lağım atıldığı anlarda bile (barutla patlatma) bu oranın görülmesi
olası değil. bu ancak yanma sonucu olabilecek bir orandır.) enerji bakanı bir
mühendis olarak bir trafo patlamasının böyle bir yangına yol açmayacağını,
açmaması gerektiğini bilmiyor olabilir mi? yeraltı madenciliğinde elektrik
trafolarının korunaklı, dış koşullardan etkilenmeyecek, dışarısını da etkilemeyecek
biçimde yerleştirilmesi gerektiğini bile bile iki gün boyunca trafo patlaması
demesindeki ısrar anlamlı değil mi?
şu ana kadar ki tüm net
bilgiler, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin üretim zorlaması ve yüksek
kar hırsına kurban edildiğini gösteriyor. Patronun “devletin 130 dolara
çıkardığı kömürü 23,80 dolara çıkarıyorum” sözü gerçekte; enerji-işçilik ve
sarf malzemesi dışında hiçbir harcama yapmadığını itirafıdır. yeteri kadar
tahkimat malzemesi kullanılmadığı, yeteri kadar sensör (ölçüm cihazı)
yerleştirilmediği, yaşam odaları yapılmadığı, mevzuata uygun maske alınmadığı,
tahlisiye istasyonu ve ekibinin oluşturulmadığı vb. daha nasıl itiraf
edilebilir ki? Sermaye ağzıyla söylersem; en zorunlu, yaşamsal “yatırımları” yapmadan türkiye’nin en büyük
maden üreticisi olmuş bir şirket ve patron var karşımızda.
işçiler; “amirler bir hafta
önceden müfettiş geleceğini biliyordu” diyorlar. denetimin önceden haber
verilmesi ayrı bir tartışma konusu. ancak meslek bilgisi olan her mühendis (hatta
deneyimli işçi), bir ocağa girdiği zaman tahkimat durumunu, gaz ve ısı
sensörlerinin gerekli yerde ve sayıda olup olmadığını, risk planının hazırlanıp
hazırlanmadığını, patlama-göçük-gaz yoğunlaşması durumlarında yeterli düzeyde
ekip, araç gereç bulunup bulunmadığını, haberleşme sistemlerini, çalışanların
tahliye edilebileceği yerlerin durumunu, havalandırmanın yeterliliğini,
tahlisiye istasyonunu ve ekiplerinin olup olmadığını rahatlıkla görebilir. çalışma
bakanlığı denetçilerinin soma madencilik’le ilgili raporu söylendiği gibi 1
sayfa ise işçilerin “en lüks otellerde yiyip içip gidiyorlar” sözleri daha da
anlamlıdır.
mevzuat hazırlama ve denetleme
sorumluluğu olan çalışma bakanlığı bu katliamın ortağıdır. kaldı ki; yaşam
odalarını zorunlu kılan uluslararası sözleşmeyi, çalışma yaşamıyla ilgili avrupa
birliği mevzuatını onaylamayan, iç mevzuatta zorunlu yapmayan iktidar bu suçtan
kaçamaz, alt düzey teknik eleman ve
işçileri yargı önüne atarak sorumluluktan kurtulamaz.
soma madenlerinin mülkiyeti t
soma madencilik rödevans
(işletme hakkı) sözleşmesiyle aldığı madeni tki hesabına işletmektedir.
sözleşmede devlet adına alım garantisi
olması bile tki’nin (enerji bakanlığı’nın) üst işveren olduğunu göstermektedir.
bu nedenle ihale sürecinden yüzlerce madencinin katledildiği ana kadar geçen
süreçte enerji bakanlığı sorumlu ve suçludur. (kaldı ki, bu madenin açılışını
enerji bakanı taner yıldız’ın yaptığını, açılışta ülkenin en güvenlikli madeni
olarak sunulduğunu, belki bu nedenle –bile- denetim yapılmadığı, yapılamadığı
gözden uzak tutulmamalıdır.)
katliamın ilk saatlerinde
sendikanın yaptığı açıklama ile tayyip erdoğan’ın “fıtrat”, “mesleğin kaderi”
vurgulu açıklamaları birbirine ne kadar benziyor. Moda deyimle paralel…
sendikayı sonra ne gördük, ne duyduk…
bir ocakta iş güvenliği, işçi
sağlığı önlemleri göz göre göre hiçe sayılırken, “ekipbaşı”, “dayıbaşı” gibi
adlarla hiçbir eğitimden geçirilmeyen insanlar ocağa, ölüm-yaralanma pahasına
yerin derinliklerine itilirken susan, göz yuman sendika yönetimi de suçludur. yasal
olarak suçlanamasa da; ekonomik-demokratik hak örgütü, sınıf örgütü olan
sendika üyesi olsun olmasın insanların ölüme gönderilmesine sessiz kalarak
cinayete ortak olmuştur. ayrıca işçilerin iş kanunu, toplu iş sözleşmesi, yönetmelik
gibi mevzuattan doğan haklarının bilince çıkarılması, meşru hak alma ve direnme
yollarının bilince çıkarılması, içselleştirilmesi, savunulması için üzerine
düşeni yapmadığı ortadadır. (bu durum ülkemizdeki birçok sendika için
geçerlidir.)
özelleştirme taşeronlaştırma,
esnekleştirme konularında çokça yazıldı, çizildi. ancak iş cinayetleri
boyutuyla yeni yeni kamuoyu oluşmaya başlamıştır. 10 yıl iş cinayetleri
bilançosu 14.000 ölüdür. 1995- 2010 tarihleri arasında maden kazalarında 2915
kişinin yaşamını yitirmesi, 326 bini kişinin yaralanması gerçeğinden hareketle
sendikaların, meslek örgütlerinin ve sınıf adına siyaset yapanların politika
üretmeleri ve yaşam hakkı üzerinden direniş geliştirmeleri zorunlu ve meşrudur.
tayyip erdoğan soma’da 19 yüzyıl
ingiltere’sinden, 20. Yüzyıl abd’sinden örnek verince kızdık, bizimle dalga
geçtiğini söyledik; oysa haklıydı. çalışma yaşamı, işçi sağlığı, iş güvenliği
önlemleri sermayenin ve sermayenin bugünkü iktidarı akp faşizminin insan
canına- yaşamına verdiği önem 19 yüzyıl vahşi kapitalizminin çok uzağında
değildir. örneğin soma’da vardiya değişiminin ayakta (madenin üretim yapılan
noktası) yapılması (böylece bir işçinin 7,5 saatlik çalışmasının dışında geliş
ve gidişte geçen süreyle birlikte en az 9-10 saati ocak içinde geçmektedir),
ücretler düşünüldüğünde çok fark olmadığı görülecektir. kaldı ki, diğer
sektörlerde 1 milyona yakın çocuk işçi, aile işlerinde çalışanlarla 8 milyonu
aşan çocuk işçi tam da 18.-19. yüzyıl avrupa’sının yansımasıdır.
tam da bu nedenle bizim 19. yüzyıl
avrupa işçi sınıfının başladığı yerden başlayarak örgütlenmemiz; “fıtrat”,
“kader” , “yasallık” gibi engelleyici söylemleri, algıyı elimizin tersiyle
kenara iterek; “yaşama hakkı”, “insanca çalışma koşulları”, “üretenlerin
yönetmesi” gibi meşru ve hukuki taleplerimizi savunmamız gerekmektedir. bunun
gerisine düşen her davranış, eylem ve düşünce işçilerin canını, sağlığını,
geleceğini yitirdiği, patronların kazandığı, yönetenlerin patronlar için
yasalar çıkardığı sömürü düzeninin sürmesi anlamına gelmektedir.
salim
çalık
17 Mayıs 2014 Cumartesi
armutçuk maden işçileri
15.05.2014 tarihinde 1 günlük genel grev doğrultusunda iş bırakan türkiye taşkömürü kurumu armutçuk müessesesi maden işçilerinin kuyubaşındaki görüntülerinden kareler.
kandilli belediye başkanı mustafa aydın da madencilerin eylemine katılarak başsağlığı dileğinde bulundu....
kandilli belediye başkanı mustafa aydın da madencilerin eylemine katılarak başsağlığı dileğinde bulundu....
(17 mayıs) karadon grizusu şehitlerine
(grizu yangınıyla kavrulmuş madencilerin
çığlıklarını çıkarabildiniz mi yeryüzüne)
ey! “mesleğin doğasında var bu ölümler
bunu bilerek madene iniyor madenciler”
diyen boşbakan
sen hiç yanarak öldün mü
sevdiğine bile gösterilmeden gömüldün mü
ey! “çok güzel öldüler” diyen bakan
sen bakarken boğuldu, yandı bunca can
kuyubaşında ölüp ölüp dirilirken kalanlar
sen hiç boğuldun mu bakan
lime lime yandın mı
bir kadın olup
santim santim kafesin çıkışına çakıldın mı
beyler! başınıza çalın yazınızı, yazgınızı
güzel ölümlerinizi sevdiklerinize saklayın
çekin ellerinizi, gözlerinizi çekin üzerimden
grizudan yıkıcı dilinizle kentimi kanatmayın
ey boşbakan, ey bakan!
ey cesetler üzerinde el etek yalayan
sizin çocuklarınızın adları işlenip bronza
kentin orta yerine şehit diye çakıldı mı
salim çalık
17 mayıs 2010 tarihinde karadon maden işletmesi'nde (zonguldak) taşeron şirkette çalışan 30 maden işçisi iş cinayetine kurban edildi.
13 mayıs 2014'te soma'da ölenlerin sayısı bile belirlenemiyor. şu an açıklanan sayı 301 kişinin öldüğü yönünde olsa da, çalışanların, bölge halkının açıklamaları, enerji bakanının konuşmalarının aralarında "ocaktan maden işçisi olmayanlar da çıkabilir" sözleri, soma'da ölen madenci sayısının çok daha fazla olduğunu gösteriyor.
türkiye madencilik tarihinde mart ayı (07 mart 1983 tarihinde armutçuk'ta 103 işçinin - 03 mart 1992 tarihinde kozlu'da 263 işçinin ölümüyle) acıyla anılıyordu. şimdi mayıs ayı da madencilerin acılarının yoğunlaştığı bir ay olacak... ve iş cinayetleri bu biçimde sürerse takvim yapraklarında madenciye ağıtlı, acılı günler düşecek...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
YEDİ MART SEKSENÜÇ ÜÇ MART DOKSANİKİ VE TÜM MADEN ŞEHİTLERİNE
hangi köyün yüreği /
hangi ananın gözyaşları /
tutabilir yasınızı //
bilmem kaç yedi kat altında /
yatarken yerin /
okuttular kur’an’ınızı /
yatış şeklinizi bile bilmeden //
ilk size kuruldu/
cenazesiz gömütlükler/
-dünyada yüreğim gömüt size-//
bilmem kaç yedi kat altında yerin /
yatarken sizler /
yemin ettim böylesinin sürmeyeceğine //
yemin ettim/
yatış şeklinizi bilmeden//
bilin ki dostlarım /
dimdik ve ayaktasınız /
yüreğim gömüt size...//
Armutçuk-Kozlu 10/03/92 /
salim çalık /
GÜLMEKLE AĞLAMAK ARASI (sf.36)
geleceğe dikiliyor gömüt taşları
biliyorum
kendisini kirleterek tükeniyor
umutla süslenmiş gelecek günler
şimdi
bir bir içime gömülüyor
yaşamda alacağı kalan çocuklar
ömrü metaya değişilen işçiler
içime gömülüyor
töreye kurban edilen kadınlar
ve karşılıklı dağlara sürülüyor gençler
gömüt taşları geleceğe dikiliyor
gömüt taşları iki parça yüreğime
şimdi
tepeden tırnağa utançla
__ipe çekiyorum mutluluk düşlerimi
acı ve hüzün ötesi yaralı duygularla
__tenime gömüyorum gülüşlerimi
………………kasım-aralık 2007
salim çalık