HOŞ GELDİNİZ

maden ve madenciliğe ilişkin yazı, fotoğraf, belge ve bilgilerin paylaşılması amacıyla hazırladığım bu sayfaya isteyen herkes katkı sunabilir. bilgi örgütlendikçe anlam kazanır, insan öğrendikçe...

16 Aralık 2009 Çarşamba

kandilli hema işletmesi'nde eylem...

Hema Kandilli İşletmesi'nde üç gün boyunca hiç işyerinin dışına çıkmaksızın kuyubaşında, bulabildikleri üstü kapalı mekanlarda beklediler.

İşverenin olumlu bir adım atmasını beklerlerlerken;

Zonguldak'ta bir madenci örgütü olan Genel Maden İşçileri Sendikası başta olmak üzere emek örgütlerinin bir kez olsun ziyaret edip destek açıklamasını beklediler.

8 ay önce oy almak için kapılarını, mahallelerinin yollarını aşındıran siyasetçilerin bir kez olsun emekten yana, (ölmeden-hak arayan) madencilerden yana cümle kurmalarını beklediler.

Bazı internet sitelerine ve yerel basına taşıyabildikleri sorunlarına, işverenlerin hukuksuz uygulamalarına karşı Bölge Çalışma Müdürlüğü'nden, valilikten, kaymakamlıktan, kamu gücünü kullanan birilerinin hukuku uygulamasını beklediler.

Beklediler ki; gasp edilen ücretleri ödensin, 1 yıldır ödenmeyen yemek paraları ödensin, yasadışı biçimde ücretlerinin kesilmesi karşısında bir yetkili çıkıp "bu yaptığınız suçtur. madencilere, işçilere bunu yapamazsınız." desin.
Beklediler ki, adında "madenci" , "kdz Ereğli" vs. yazan dernekler yanlarına gelsin.

Beklediler ki, meslek örgütleri madencilerin çalışma koşullarıyla ücretleri arasındaki uçurumu dile getirip, bilimsel bir destek sunsunlar.

Beklediler ki; Kandilli'nin, Ereğli'nin, Zonguldak'ın ve ülkenin siyasetine yön verenler, yön verme iddiasında olanlar, ükeyi ve dünyayı değiştirmeye yeminli Zonguldak'taki çocuklar Kandilli Hema'daki madenci çocukların seslerini duysunlar....

VE EYLEMLERİNİ BİTİRDİLER

Kendi çığlıklarıyla bulundukları alanın duvarlarını zorlayan ve çatlaklar yaratan Kandilli Hema İşletmesi'ndeki madenciler tüm yalnızlıklarına, eksikliklerine, deneyimsizliklerine rağmen başlattıkları ve üç boyunca işyerinde kuyubaşında yatıp kalkarak sürdürdükleri eylemlerini işverenin aşağıdaki önerilerini kabul ederek sonlandırdılar.

Ana işveren durumundaki Hema; işyerindeki en büyük taşeronun sözleşmesini sona erdirerek; işçileri kendi kadrosuna alacaktır.
Geriye dönük tüm alacakları Hema ödeyecektir.
Eylem gerekçesiyle hiç kimse işten çıkarılmayacaktır.

Yarın (16.12.2009) tüm işçiler Hema'da işe başlamak üzere sözleşme imzalayacaklar. iki yıldır zam almadan çalışan maden işçileri yılbaşından sonra ücretlerinde tatmin edici bir iyileştirme isteklerini de işverene ileterek, yeni atanan işletme müdürüne makul bir zaman vermekten yana görüş belirtiyorlar. Bu arada Hema'nın çalışanı olacakları için maaşlarını düzenli alacak olmak bile birçok madenciyi memnun etti.

Not: Kandilli Hema İşletmesi'ndeki madencilere destek açıklayan CHP Ereğli İlçe Örgütü ve Kandilli Dayanışma Evi Derneği işletmeye giderek işçileri ziyaret ettiler. Bu eylem Hayat Tv. ve Birgün Gazetesi dışında ulusal ölçekte yayın yapın bir yayın organında haber olamadı. Olduysa da bize ulaşmadı.
salim çalık

14 Aralık 2009 Pazartesi

Hema Kandilli İşletmesi'nde Eylem


Kdz Ereğli Kandilli Hema Kömür İşletmesi'nde çalışan maden işçileri 14.12.2009 tarihinde 24:00_08:00 vardiyasında iş bıraktı. Geçtiğimiz ay 1 ocakta yangın çıkmasını gerekçe göstererek 650-1000 TL. arasında değişen son maaşlarından % 20 kesinti yapacağını belirten işvereniuyarmak, geçmiş aylardan ödenmeyen 2 aylık maaşlarının ve yaklaşık 1 yıldır ödenmeyen yemek paralarının tümünün ödenmesi, maaşlarında eksiltmeye gidelmemesi talepleriyle gece vardiyasında çalışan işçiler ocağa girmedi.


Geçtiğimiz yıllarda da maaşlarına zam yapılmaması, ödenmeyen maaşlarının ödenmesi, yemek paralarının verilmesi talepleriyle eylem yapmış olan Hema İşletmesi maden işçileri her seferinde işveren temsilcilerinin kendilerine söz verildiğini, 1-2 aylık iyileşmeler sonrası tekrar maaş ödemelerinin geciktirildiğini, 1 yıldır yemek paralarının ödenmediğini, en son 12. ay maaşlarından % 20 kesinti yapılacağının söylenmesinin bardağı taşıran son damla olduğunu belirttiler.


Bazı maden işçileri en son Bursa'da yaşanan maden dcağındaki grizuyu da anımsatarak; "Kelle koltukta ocağa giriyoruz. İşverenin bize söylediği işi yapıyoruz. Bugüne kadar iş kazası sonucu ölen ve sakat kalan arkadaşlarımız da oldu. Yaptığımız işin zorluğu ve riskini düşündüğümüzde bize reva görülen bu sefalet koşullarını kabul etmiyoruz. Tüm yetkililerin ellerini vicdanına koyup verdikleri kararı gözden geçirmeye, kamuoyunu hassas olmaya çağırıyoruz." dediler.


salim çalık

11 Aralık 2009 Cuma

KAZA DEĞİL CİNAYET. 19 MADENCİ YAŞAMINI YİTİRDİ.


Dün gece Bursa'da yaşanan grizu sonrasında 19 maden işçisi yaşamını yitirdi.

Çalışma Bakanı "Bu ocak 7 ay önce denetlendi" diyerek ocak sahibinin (dolayısıyla patronların) yanında olduğunu gösterdi.

Oysa denetlemelerin nasıl yapıldığını biliyoruz. Kaldı ki; maden ocaklarında olmazsa olmaz sayılan "Tahlisiye" biriminin olmayışı, doğru düzgün eğitimli ve teçhizatlı kurtarma ekibinin olmayışını tv.lerde izledik.

Benzer faciaların (iş cinayetlerinin) yaşandığı Türkiye Taşkömürü' Kurumu'nda çalışan bir işçi olarak; 1983 Armutçuk grizusu (107 kişi öldü) ve 1992 Kozlu grizusu (263 kişi öldü) sonrası da benzer şeyleri duymuştum. 63 kişinin öldüğü Çeltek Ocağı'ndaki patlamada da...

Biz haklarımıza, en önemlisi de yaşama hakkımıza sahip çıkmazsak yaşamımızın 1 ton kömüre değişilerek, "kaçınılmaz bir kazaydı, allah'tan" , "ocak denetleniyordu" gibi açıklamalarla ölüme sürüleceğimizi görmek ve anlamak zorundayız.

Bursa'da kaza değil bir cinayet yaşandı. Bugüne kadar böylesi ciddi ve çok sayıda ölümle sonuçlanan hiçbir kazada bir kişinin bile sorumlu tutulmayıp; ölenlerin öldüğüyle, geride kalan kadınların dulluklarıyla, çocukların yetimlikleriyle başbaşa kaldığını unutmamak dileğiyle.

BAŞIMIZ SAĞOLSUN

BURSA'DA MADEN OCAĞINDA PATLAMA


Bursa'da bir maden ocağında meydana gelen patlamanın ardından oluşan göçükte 19 işçinin mahsur kaldığı bildirildi.
Bursa'nın Mustafakemalpaşa İlçesi'nde Bükköy Madencilik İşletmesi'ne ait kömür ocağında şiddetli bir patlamanın ardından meydana gelen göçükte ilk belirlemelere 19 işçi mahsur kaldı, kurtarma giden 2 kişi gazdan zehirlenerek tedavi altına alındı. Patlamanın ardından yangının çıktığı maden ocağına Bursa Büyükşehir Belediyesi Sivil Savunma ekibi ile AKUT'tan ekipler sevkedildi, Zonguldak ve Tunçbilek'ten destek istendi. Olayın duyulmasında sonra ocağa akın eden işçi yakınlarının endişeli bekleyişi sürüyor. Mustafakemalpaşa İlçesi'ne 30 kilometre uzaklıktaki Alpagut Köyü yakınlarında bulunan Bükköy Madencilik İşletmesi'ne ait kömür ocağında bugün saat 19.30 sıralarında vardiyada 32 işçinin çalıştığı bir sırada şiddetli bir patlama meydana geldi. Yerden 250 - 350 metre derinlikteki patlamanın ardından oluşan göçükte ilk belirlemelere göre 19 işçi mahsur kaldı. Patlamanın ardından ocakta çıkan yangınla ortalık cehenneme döndü. Patlamanın hemen ardından ocağa giren 2 kişi, içerideki yoğun gazdan zehirlenince güçlükle dışarı çıkabildi. Oksijen verilen 2 kişi tedavi altına alındı.1985 yılından beri faaliyette olan ve daha önce meydana gelen grizi patlaması sonucu 4 işçinin hayatını kaybettiği ocaktaki patlamadan sonra bölgeye jandarma, Bursa Büyükşehir Belediyesi Sivil Savunma ve AKUT Bursa Şubesi'nden ekiplerle ambulanslar sevk edildi. Mustafakemalpaşa Kaymakamı Kazım Karabulut ile Belediye Başkanı Sadi Kurtulan da olay yerine gelerek bilgi aldı. Başkan Sadi Kurtulan, yetkilerden alınan ilk bilgilere göre 19 kişinin göçükte mahsur kaldığını ve ocağa ulaşan ilk ekiplerin hemen arama kurtarma çalışması başlattığını bildirdi. Göçüğün meydana geldiği yerde yoğun gaz kokusu nedeniyle ekiplerin müdahalede güçlük çektiği ve bu nedenle ocağa sürekli hava verildiği bildirildi. Metan gazı sıkışması sonucu meydana geldiği sanılan patlamanın duyulmasından sonra işçi yakınları da ocağa geldi. Ocak çevresinde toplanan işçi yakınlarının endişeli bekleyişi sürüyor. Jandarma ekipleri, can güvenliği ve kurtarma çalışmalarının rahat sürdürlebilmesi için olay yerinde toplanan işçi yakınları ile basın mensuplarını, ocaktan yaklaşık 3 kilometre uzaklaştırdı.



ZONGULDAK VE TUNÇBİLEK'TEN YARDIM İSTENDİ




Bursa Valisi Şahabettin Harput ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile iletişim kurularak, bu tür olaylarda daha deneyimli olan Zonguldak ve Tunçbilek'ten takviye ekiplerin de bölgeye hareket etmesinin sağlandığını açıkladı. Vali Harput, "İlk bilgilere göre, 15-20 işçinin göçük altında olduğu ifade edildi. Umarım, kurtarma çalışmaları başarılı olur. Bunun için elimizden geleni yapıyoruz" dedi.



4 KİŞİ SAĞ ÇIKARILDI!




Göçükte yapılan çalışmalarda ilk kurtarma operasyonu gerçekleştirildi. 4 işçi göçükten sağ olarak çıkarıldı.




Milliyet

2 Ağustos 2009 Pazar

KAÇAK MADEN OCAĞINDA ÖLÜM



Türkiye Komünist Partisi (TKP) İl Başkanlığı, 17 yaşındaki Yıldız Tutal'ın kaçak ocaktaki göçükte yaşamını yitirmesi üzerine yetkili ve sorumluları eleştirdi.TKP İl Başkanı Sami Baykut, "kaçak ocak faciası" konusunda şu görüşleri dile getirdi;
"KAÇAK OCAKLAR, NEDEN YKILMADI?""29 Temmuz 2009 tarihli yerel gazetelerde ve TRT-2'de Zonguldak ile ilgili bir haber yer aldı. Özetle, 'Merkez ilçeye bağlı Dilaver Mahallesi Güntepe Sokak'taki kaçak kömür ocağında meydana gelen göçükte, 1 işçi öldü, 1 işçi sağ kurtarıldı' idi haber. Duyanlar, okuyanlar; 'Yine mi Zonguldak, yine mi can kaybı?' diye sormuşlardır mutlaka. Üstelik ölen işçi kardeşimiz Yıldız Tutal, 17 yaşında. 17 yaşındaki bir çocuğun ocakta işi ne peki?.. 'Çalışması için başka iş olanağı olmayınca; ilgililer yasaları uygulamakta yetersiz kalırsa, olacağı bu' deyip yuvarlamak kolay elbette. Peki, 2008/8 Nolu Valilik Genelgesi, laf olsun diye mi yayımlandı? Hani bu genelgenin değişik 2'nci maddesi uyarınca izinsiz kaçak-kömür ocakları fiziki olarak mühürlenme imkanı olmadığı için, madencilik mevzuatına göre TTK Genel Müdürlüğü'nce kullanılamaz hale getirilecekti?"
"İNSANLAR ÖLÜMETERKEDİLİYOR""5 ayı aşkın bir süre önce, Vali Erdal Ata, kaçak ocaklarda meydana gelen kaza ve ölümlerle ilgili olarak ilgililerin bir kısmıyla (bu toplantıda taşeron ocak sahipleri ile kaçak (!) ocak sahipleri yoktu) yaptığı toplantıda, 'En çok kaza ve ölümler Zonguldak'ta' saptaması basına ve kamuoyuna yansımıştı. Biz de sormuştuk; 'Aradan 5 ay geçti, peki ne değişti, ne gibi önlemler alındı, neden hala insanlar bu ocaklarda ölüme terk edilmiş durumda?' diye. İşte ilgililerin tüm açıklamalarına inat bir kaza ve bir can yitimi daha. Yine kaçak ocak faciası... İlgililerden, yetkililerden ve sorumlulardan çıt yok.""DAHA NE KADAR CANA KIYILACAK?""Yıllar önce yurda kaçak giren silahlarla ilgili olarak, Uğur Mumcu, 'Bu nasıl iş, güvenlik birimleri bilmiyor, Gümrük Bakanlığı-İçişleri Banlığı bilmiyor, Nüfus Müdürlüğü'ne mi soralım?' diye yakınmıştı bir açık oturumda. Zonguldak'ın her yanı kaçak ocak cenneti haline gelmiş, TTK seyrediyor (gerekçe kaçak ocak sahiplerinin mukavemeti ve tehditleri), peki; diğer sorumlu ve yetkililer ne yapıyor? Yetmedi mi beyler? Daha ne kadar cana kıyılması bekleniyor? Ya da, kim dur diyecek bu kıyıma? Bütün bunlardan mahalle muhtarları mı sorumlu yoksa?"


(01.08.2009 Tarihli Önder Gazetesi'nden alıntı)

12 Temmuz 2009 Pazar

ne kalır geriye grizudan?


madencinin çilesi ölünce de bitmez


ARMUTÇUK’TA DEVLET DEPREMİ

(Kısa Tarihçe)

Bilinen kaynaklarda Armutçuk adına değilse de buraya bağlı olarak çalışmış ve çalışmakta olan işletmelerin adlarına rastlanabilmektedir. Ayrıntılı tarih ve kesin bilgi olmadığı için, Armutçuk’un kömür işletmeciliğiyle varolduğundan yola çıkarak varsayımlarda bulunmakla yetineceğiz.
1. Armutçuk kömürün bulunduğu (resmi kaynaklara göre 1822-Gemici Hacı İsmail ve 1829 Uzun Mehmet) Köseağzı mevkiine en yakın üretim bölgesi olduğundan, 1848 yılında başlayan kömür üretiminin ilk noktası olabilir.
2. Başlangıçta idari olarak Kastamonu’ya bağlı olan Ereğli ve Zonguldak hakkında tutulan kayıtlarda (1869 Kastamonu Salnamesi) Ereğli Kömür Maden-i Hümayunu’na ilişkin bilgiler verilirken; Kozlu,Kilimli, Devrek ve Alacaağzı kömür ocaklarından söz edilmektedir. Bilindiği gibi Alacaağzı Armutçuk’a bağlı bir üretim bölgesidir.
3. Havza’da büyük iş kazalarına ait ilk kayıt 1913 Çamlı grizusudur.
4. Madenlerin devletleştirilmesi kapsamında 1924-1926 yıllarında İş Bankası destekli kurulan üç şirketten biri Kireçlik Kömürleri T.A.Ş. daha sonra Armutçuk’a bağlanmıştır.
5. Madenlerin 1937 yılında Etibank tarafından satın alınmaya başlanmış ve 1940’ta tümüyle devletleştirilmesinden sonra Armutçuk Kömür İşletmeleri ve Ereğli Kömürleri İşletmesi olarak iki birimde yapılandırılıp TKİ’ye devredilmiştir.

Bu 5 olgu, Armutçuk’un bir yerleşim birimi olarak tarihinin 1850 yılına dek inebileceğini göstermektedir. Armutçuk’ta devlet depreminden önce yaşanan yerli ve yabancı yağmanın boyutlarını bilmenin bugün yaşananlara ışık tutabileceği kanaatindeyiz.
İlk kömür üretimi (1848) bölgenin padişah tarafından 300 altın karşılığı Galatalı Ermeni Sarraf Grubu’na kiralanmasıyla başlamıştır. Ardından sırasıyla; 1854-1855’te İngilizler, 1865-1883’te Ereğli Livası Kaymakamı Dilaver Paşa, 1874 Gürcü Kumpanyası, 1882’de İngiliz-Fransız şirketleri, 1883’te Ermeni Karamanya ve Sarıcazadeler Kumpanyası, 1908-1914’te İtalyan-Yunan sermayedarları, Belçikalılar, 1914-1920 Harp Kömür Merkezi (Almanlar), 1926 Türk Kömür Madenleri T.A.Ş., Kireçlik Kömür İletmeleri, Kozlu Kömür İşletmeleri (İş Bankası), 1937-1957 Etibank, 1957-1983 Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) ocakları işletmişlerdir. 1983 yılında Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) kurularak, maden havzası kağıt üzerinde özerk bir yapıya kavuşturulmuştur.

ÜRETİM ve KENTLEŞME

1800’lü yılların sonuna doğru Zonguldak’ın nüfusu 30 bin civarında olup, nüfusun % 56’sı gayri müslimdir. Ereğli içinde aynı şeyleri söylemek mümkündür. Buna rağmen hem savaş hem de barış dönemlerinde Bahriye Nezareti, Dilaver Paşa ve Sarıcazadeler dönemleri dışında havzadaki maden ocakları, merkez atelyeleri ve limanlar emperyalist ülkelerle işbirliği içindeki yerli azınlıklar ve işgal kuvvetleri tarafından işletilmiştir. ABD ve Rusya dışında havzaya ve Armutçuk’a girmeyen devlet yoktur.
İşgal ve koruma altında kömür çıkarmanın bir sonucu olarak bölge yağmalanmıştır. En verimli damarlar hızlı, ucuz ve kolay üretim için feda edilmiş, galeri açma sırasında bir engelle karşılaşıldığında başka bir yere geçilmiş, terk edilen ocak ve galerilerde ise yangın çıktığı için üretim yapılamamıştır.Kalan kömürleri almak maliyeti karşılamaz olmuş, bu üretim biçimi devletleştirme sonrası da devam etmiştir.
Elde kesin ve sayısal bilgi olmamakla birlikte Dilaver Paşa Dönemi’nde başta Zonguldak ve Ereğli’ nin köyleri olmak üzere Bolu, Çankırı, Kastamonu illerinden de köylüler ocaklarda çalışmaya zorlanmış, bu bölgelerden askere alınanlar ocaklara gönderilmiştir. Derme çatma barakalarda (yaz mevsiminde ocak başlarında) kalan işçilerin o günkü çalışma koşulları ve saatleri bilinmiyor. Ancak Dilaver Paşa Nizamnamesi’ne göre (Kanun Hükmünde Kararname gibi) 13-50 yaş arası tüm erkekler çalışmaya zorlanmıştır. Bu durum yaş düzenlemesiyle Cumhuriyet döneminde de sürmüş, mükellefiyet diyemeyen halk arasında “kellefiyet” olarak adlandırılmıştır. 1930’lu yıllarda ise ceza indirimi karşılığı mahkumlar çalıştırılmış, Zonguldak ve köylerinden askere gidenler ocaklara gönderilmiştir. Ayrıca iş kanunlarında Zonguldak’a ilişkin düzenleme yetkisi EKİ ve Zonguldak Çalışma Müdürü’ne bırakılmıştır. 1940 yılından sonra kömür üretimi hızla artarken işçilerin ve ailelerinin temel gereksinimlerine dönük alt yapı yatırımları da başlamıştır.
Bölgenin ilk maden işçilerinin çalışma koşullarına ışık tutması açısından 1967 yılında Zonguldak’ta 2700 kişinin madene bağlı meslek hastalığına yakalanıp iş göremez olduğunu bilmek gerekir.


Armutçuk başlangıç açısından Zonguldak ve Ereğli’den hızlı büyümüştür. Ocaklar açılmadan önce sıfır nüfus, 1987 yılında çevresiyle birlikte 30.000 kişi. 1980 yılına kadar işletme düzeyinde 5 ocak Çamlı ve Kandilli’de yıkama-yükleme tesisleri, buhar tribünlü elektrik santralı (1974’te söküldü ve binası halen Kandilli’deki aspratör binası olarak kullanılıyor.), Ereğli’ye demiryolu (2000 yılında devre dışı bırakıldı), 40 yataklı hastane (1980’de malzeme ve çalışanları başka hastanelere gönderildi.Şu an başhekimlik), 4 ekonoma (üçü yıkıldı), 1 özel ilkokul, 1 özel ortaokul (Milli Eğitim’e bağlandı), Kireçlik, Kandilli, Yayla, Çamlı, Uzun Mehmet, Kızılsu gibi yerleşim yerlerinin AKİ tarafından kurulması hızlı büyümenin göstergesidir.
1960 yılında kurulan Armutçuk Lavvarı, 1966’da hizmete giren Yeni Kuyu, 1980’li yıllarda 5000’i aşan çalışan işçi sayısı Armutçuk’un ülkedeki birçok ilçeden fazla nüfusa ulaşmasını sağlamıştır.
Malzeme ve kömür naklinin kolay olması nedeniyle ilk üretim yerlerinin deniz kenarları olmasına koşut olarak yerleşim yerleri de deniz kenarlarına kurulmuştur. (Çamlı, Kandilli, Kireçlik). Daha sonra üretim yerlerinin iç kesimlere kaymasıyla kent 1960’tan itibaren bugünkü sınırları içinde büyümeye başlamıştır. Bugünkü Alacaağzı İşletmesi (92) ve Yeni Kuyu’nun çalışmaya başlamasıyla ilk sivil evler Pazaryeri’nde kurulmuştur. Daha sonra Geyikbeli, Merkez, Şehitlik ve Yeni Mahalle kurulmuştur. Nüfusun tamamına yakını göç ederek bölgeye gelenlerden oluşmuştur. İdari olarak Gökçeler ve Keşkek Köyü muhtarlıklarına bağlı olduğundan madenle büyüyen bölge hakkında da düzenli bilgi yoktur. (Nüfus hareketleri, okur -yazar oranı, çalışan -çalışmayan nüfus oranı, maden dışı geçim kaynakları vb)

ARMUTÇUK’TA DEVLET DEPREMİ

1987 yılında gazeteci Behzat Atalar önderliğinde ilçe yapılması için çalışılmış, ancak belde yapılarak idari büyümesi engellenmiştir. Yakın olmalarına rağmen Aşağı Kandilli, Kızılsu, Neyrendere, Açıkhava mahalleleri belediye sınırları dışında bırakılmış, bu yerler 1994 yılında Gökçeler Belediyesi’ ne bağlanarak iç içe iki belde yaratılmıştır. Böylece kaynak savurganlığı yanında karmaşaya ve küçülmeye neden olunmuştur.
Genelde Zonguldak’ta, özelde Armutçuk’ta devlet depreminin başlangıç tarihi 1973 yılıdır. Bu yıl dünya petrol krizinin yaşandığı yıl olmasının yanında, ülkemizin ilk kez taşkömürü ithal ettiği yıldır. Kömür üretiminin artırılması için kaynak ve olanak yaratmak yerine ithalata bu yıllarda başlanmıştır. Unutulmamalıdır ki, EKİ kömür ihraç etmiş bir kurumdur. Günümüzde ise yurt içi gereksinimin yüzde otuzunu karşılayamaz durumdadır.
1980 yılına dek duraklama yaşayan bölge 1980’den itibaren hastanenin taşınmasıyla birlikte gerilemeye başlamıştır. 1983’te okulların Milli Eğitim’e bağlanması Yayla Mahallesi, 92 Kuyubaşı ve Kireçlik’teki sinemaların yakılıp yıkılması (ıskat edilmesi) bu günlerin habercisi olmuştur. Bu süreçte 1983 grizusunda doktor ve ekipman bulunmadığı için kurtarılabilecek en az 50 kişinin ölümü; meslek liseleri, kolej, yüksekokul sınavlarında yüzde altmışlara varan başarının yüzde beşlere düşmesi, kültürel etkinliklerde gerileme gibi olumsuzlar yaşanmıştır.
1987 yılına kadar bölgenin yol, su, elektrik, kanalizasyon, çevre düzenlemesi,öğrenci taşımacılığı spor kulüplerinin desteklenmesi, Ereğli pazaryerlerine yolcu taşımacılığı, itfaiye hizmetleri,kamusal binaların bakımı, yakacak yardımı, plajların işletilmesi gibi yüzlerce hizmeti veren TTK’nın bu hizmetleri bırakmasıyla birlikte göç tersine dönmüş, emekli olanlar yok pahasına evlerini satarak (şu anda 2,5-3 milyar) Marmara Bölgesi’ne , çalışmakta olanlar ise Ereğli ve Alaplı’ya taşınmışlardır. 1990 sonrası Özalist politikaların uygulanmaya başlamasıyla işçi sayısı 1600’e düşmüş (2000 yılında alınan 410 yeni işçiyle sayı 2000 olmuştur), Armutçuk ve Gökçeler’in toplam nüfusları 15 bin dolaylarına gerilemiştir.
1996 yılından sonra işçilerin boşalttığı lojmanlar Kandilli başta olmak üzere tamamen işletme elemanları tarafından yıkılmıştır. Yeni pavyon binalarının ve yemekhanenin Sağlık Bakanlığı’na kiralanması nedeniyle Alacaağzı Bölümü’ndeki pavyon binalarından biri ve Marmara depremi sonrası depremzedeler gelecek düşüncesiyle ikinci blok da onarılmıştır. Geleceğe ilişkin planlamadan yoksun olarak yıkılan bina ve tesislerin ne ekonomik değeri, ne başka amaçlar için kullanma düşüncesi, ne de bütün Avrupalı ulusların izlerini taşımasından dolayı tarihsel önemi dikkate alınmış, üretim alanları daraldıkça, işçiler boşalttıkça tüm yapılar ıskat edilmiştir.
26 yıl önce var olan elektrik santralını söken devlet bugün Köseağzı’na termik santral yapmaya yöneliyor. (Denize ve doğal dokuya vereceği zarar bilinmesine ve Yatağan’da net olarak görülmesine rağmen) Helvacı Gölü kıyısında tuğla üreterek Yayla Mahallesi’ni kuran, Kandilli sahilinde işlettiği kireç ocağı ile ihtiyacını karşılayan kurumun bu çalışmalarını durduran devlet bugün, Zonguldak’ı kömüre bağımlı olmaktan kurtarmayı düşlüyor. Aynı devlet 1919 yılında üretilmiş deniz vincinin, Kandili motor garajındaki onlarca (tonluk) arabanın ve ocak motorunun çürümesine seyirci kalıyor.
Devlet 1950’li yıllara kadar bölgenin köylülerini, askerlerini, mahkumlarını mükellefiyetle ocağa sokarak yarattığı değerleri ve çektirdiği acıları bölgeyi yok ederek yeniden yaşatıyor. 1980 yılında ülkenin en gelişmiş 5. kenti olan, ulusal gelire yüzde 10 katkı sağlayan Zonguldak “70 cent” yatırıma muhtaç duruma düşürülmüştür. Kent sosyal devletin “devletinden başka” herşeyini yitirmektedir.Tansu Çiller’in deyimiyle “son komünist kale yıkılmıştır.”

YIKIMIN İZLEYİCİLERİ ve SORMMLULARI

Bir zamanlar işletmenin yaptığı futbol sahasına 2 yıldır yapmaya çalışan DSP’li vekil Boray Baycık kaç izleyici bekliyor stada? İşletmenin yaptığı ve düğünler dışında atıl duran kapalı spor salonunda kaç maç oynandı bugüne dek? Üstelik vekilimiz Boray Baycık bir zamanlar oturduğu ev, eğlendiği sinema, yemek yediği misafirhane, dinlendiği plaj yıkılırken sessiz kalmış, Armutçuklu olduğunu Kandillililer Derneği dışında unutmuş, stat sorumlusu olmuştur. Oysa bir zamanlar benim de öğretmenliğimi yapan eşinin görev yaptığı Armutçuk Özel Ortaokulu’nun (diğer okullarla birlikte) içinde bulunduğu durumla ilgilenmemektedir.
Bu yazı yazıldıktan 5 yıl sonra başka bir (iddialı) hükümet işbaşında. 2002 yılından 2004 yılı yerel seçimlerine kadar AKP’nin bölge milletvekilleri (özellikle Fazlı Erdoğan), il ve ilçe yöneticileri, seçimlerde aday gösterdikleri kişiler binlerce kişilik mitinglerde TTK’ya, özellikle de Armutçuk’a işçi alma sözü verdiler. Bu sözler verildiğinde TTK’da 16 bin, Armutçuk’ta 2 bin kişi çalışıyordu. Bugün bu sayı sırasıyla 12000 ve 1200’dür. Armutçuk (genelde Zonguldak) terk edildikçe var olan tüm değerler yok olmakta, göç edenler ise gittikleri yerlerde altyapı, istihdam. uyumsuzluk gibi ekonomik ve sosyal sorunlara neden olmaktadırlar. Yani Zonguldak’a yatırım yapmak göçü ve neden olduğu sorunları da durduracaktır.
Bilinmelidir ki, devlet kömür üretimi yerine ithal etmeyi sürdürdükçe, TTK’yı üretim, planlama, istihdam, yatırım, ihracat-ithalat konularında özerk ve yetkili kılmadıkça, özelleştirmeyi yeni bir din gibi kutsamayı sürdürdükçe Armutçuk altın arayıcılarının terk ettiği Amerikan kasabalarına dönecektir.
Biz, ekonomik seçimlerimizde sayısal karşılaştırmalar kadar sosyal-kültürel ve ideolojik karşılaştırmalar yapmadıkça Armutçuk’un (en azından) 20 yılını anımsamadıkça nasıl bir devlet istediğimizin yanıtının yarısını veremeyiz.
Bu yazıyı hazırlarken bölgeyi yönetenlerin hemen hemen tamamının bölgenin tarihi hakkında bilgi yoksunu olduğunu gördüm. Armutçuk’ta ilk kömür üretim tarihine ilişkin 1926’dan öncesine ilişkin bilgi ve kaynak sahibi kimsenin olmayışı acı bir gerçek olarak karşımıza çıktı. Cumhuriyet’in 75., Osmanlı’nın 700. yılını kutlamak, ülkeyi var eden bir kurumun işletmesi hakkında tarihsiz olduklarının ayırdında bile değiller. Beyinleri ıskat edilmiş olanlar yaşananları ekonomiyle açıklamaya devam ediyorlar.
NOTLAR:
1) Bu yazının amacı, resmi belge, ansiklopedik bilgi ve anlatımlardan yola çıkarak geçmişte devlet içinde devlet diyebileceğimiz (Zonguldak) Armutçuk’un özelleştirme politikaları ve 24 Ocak 1980 kararları sonrası başlayan sosyal-ekonomik-fiziki devlet yıkımının boyutlarını sergileyebilme çabasıdır.
2) Armutçuk; Gökçeler ve Keşkek Köylerinin kesişme noktasında kurulduğu için nüfusu 10 bini geçememiş (köylerde sayılmıştır), bu nedenle Ereğli ve Zonguldak hakkındaki incelemelerde kömür üretimi dışında bilgi verilmemiştir.
3) Armutçuk Beldesi’nin adı daha sonra Kandilli olarak değiştirildiği için, yazı içinde geçen Kandilli adı deniz kenarındaki bölgeyi (Aşağı Kandilli’yi) anlatmaktadır.
4) Sağlam duran son ekonoma da 2003 yılında ıskat edildi. 2004’te yıkımına başlandı.
5) İşçi sayısı 2005 yılı Nisan ayı itibarıyla 1360’a düştü. (160 memur hariç)
6) 1940’lı yıllarda Alacaağzı’nda buhar tribünlü bir santral olduğu bilinmekte, yıkım tarihi bilinmiyor.
7) 2005 yılı itibarıyla Armutçuk ve Gökçeler’in nüfusu 8 bin civarına düşmüştür.
8) DSP’nin kurmayı planladığı termik santral projesi askıdadır. Hükümetin nükleer santral hesapları nedeniyle muhtemelen iptal edildi.
9) Onarılan pavyonlar (işçi yurtları)2002’de tamamen hizmet dışı bırakılmıştır. Binalar duruyor.
10) Hastane Sağlık Bakanlığı’na devri sonrası 1 doktor ve 1 hemşireli Sağlık Ocağı’na dönüştürüldü.
11) 2000 yılında işe giren yeni işçilerin bir kısmının Armutçuk’a taşınması, emekli olanların bir kısmının terk etmesi sonucu yerli (Ereğlili) nüfus yoğunlaşarak, Trabzonlular’dan sonra ikinci büyük grubu oluşturdu.
12) Alacaağzı İşletmesi’nin üretimi 2003 yılı ortalarında durduruldu. 2005 yılında yapılan ihaleyle 10 yıllık sözleşmeyle özelleştirildi.
13) Gökçeler Beldesi’ne bağlı Aşağı Kandilli’de 1 aile kalmıştır. En son boşaltılan evler de yıkılmıştır. Burada bulunan ve deniz kenarına inmekte kullanılan payton (varagel) tarihi yanı ve ilgi çeken özelliği nedeniyle Armutçuk’a gelenlerin ilk ziyaret yerlerindendir. Üzerinde 1919 tarihini taşıyan deniz vinci burada bulunmaktadır.
14) Bu yazıda Armutçuk olarak belirtilen yerleşim yerinin adı daha sonra Kandilli olarak değiştirilmiştir.
15) AKP Hükümeti re’sen emekliliği sürdürerek ve işçi alımı ve özel sektörle birlikte 10 milyon ton kömür üretimi için söz vermesine rağmen işçi almayarak, yatırım yapmayarak Armutçuk’un (genelde Zonguldak’ın) yıkımına, küçülmesine neden olan politikalarında ısrar etmektedir.
16) Kandilli deniz kenarındaki aspratör (eski santral) santral binasının da yıkılması düşünülmektedir.
17) Ayrı ayrı örgütlenen Kandilli ve Gökçeler Belediyeleri borç batağında oldukları için hizmet üretemez durumdadırlar. Bu bölgeye iki belediye fazladır. Doğru olan birleştirilmeleridir.
18) 2005 yılı itibariyle TTK’nın toplam kömür üretimi 1.9 milyon ton dolayını düşmüştür.
19) AKP dahil hemen hemen hiçbir partinin Zonguldak’ın sorunlarına ilişkin somut, inandırıcı ve halkın onaylayabileceği, anlayabileceği bir projesi bulunmamaktadır.
20) Armutçuk’taki PTT Müdürlüğü kapatılarak yalnızca telefon ücretinin alındığı ve posta hizmeti verilen bir yapıya indirgenmiştir.
21) AKP Hükümeti ile ilgili bölüm 20 Kasım 2005 tarihinde, yeni yayım için eklenmiştir.

(Bu yazının not 2’ye kadar olan kısmı ÖDP Zonguldak İl Örgütü’nün yayın organı olan GÖKKUŞAĞI Dergisi’ nin 8. (Haziran 2000) sayısında yayımlanmıştır.)
2005 yılında Kdz Ereğli Gündem Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Antoloji com adlı sitede çeşitli grupların tartışma sayfalarında yayımlanmıştır.
http://salimcalikarmutcuk.spaces.live.com/default.aspx?_c02_owner=1 spaces sayfamda yayımdadır.

10 Temmuz 2009 Cuma

madencininsesi: HEMA KANDİLLİ KÖMÜR İŞLETMESİNDE İŞ BIRAKMA EYLEMİ

madencininsesi: HEMA KANDİLLİ KÖMÜR İŞLETMESİNDE İŞ BIRAKMA EYLEMİ

HEMA KANDİLLİ KÖMÜR İŞLETMESİNDE İŞ BIRAKMA EYLEMİ



HEMA KANDİLLİ İŞLETMESİ'NDE İŞ BIRAKMA EYLEMİ
Hema Kandilli Kömür İşletmesi'nde çalışan maden işçileri maaşlarının geciktirilmesi, 8 aylık yemek paralarının ödenmemesi ve 1 yılı aşkın zamandır ücretlerine zam yapılmaması nedeniyle 08:00-16:00 vardiyasında ocağa girmeyerek iş bıraktılar.

Maaşlarının geciktirilmesi nedeniyle elektrik, telefon, su faturaları, esnafa olan borçları, kredi kartı taksitleri gibi ödemelerini zamanında yapamadıkları ve mağduriyet yaşadıklarını belirten maden işçileri; ücretlerinin ödenmesi,8 aydır aydır verilmeyen yemek paralarının ödenmesi, ücretlerine zam yapılması gibi taleplerini
işverene bildirerek ocağa girmediler. İşveren temsilcilerinin maaşların bu akşam (09.07.2009) hesaplara yatırılacağını ve pazar (12.07.2009) günü çekebileceklerini söylemelerine rağmen işçiler eylemlerine devam etti.

Kendiliğinden gelişen ve yalnızca kazı-üretim işçilerinin başlattığı eylem 16:00-24:00 vardiyasına gelen maden işçileri tarafından da sürdürülüyor.

2005 yılından bu yana 3 gün iş bırakma ve işyerini terketmeme eylemi dahil birçok kez eylem yapan HEMA Kandilli Kömür İşletmesi'nde çalışan işçilerin bır kısmı daha önceki eylemden sonra 20 kişinin işten çıkarılması nedeniyle tedirginlik yaşadıkları için eyleme destek vermiyor. Ancak bir maden işletmesi olan Hema Kandilli İşletmesi'nde kazı-üretim işçilerinin iş bırakmaları işyerinde işin tümüyle durması anlamına geliyor. Bazı işveren temsilcileri işletmenin zarar ettiğini ve zam verilemeyeceğini, maaş ödemelerindeki gecikmenin de bu yüzden olduğunu söyleyerek işçileri eylemden vazgeçirmeye çalışıyorlar.

HEMA İŞÇİLERİ ÜCRETSİZ İZİNE ÇIKARDI
8 aydır yemek paralarının verilmemesi ve ücretlerinin zamanında ödenmemesi, 1 yılı aşkın zamandır ücretlerine zam
verilmemesini protesto etmek amacıyla 09.07.2007 tarihinde 08:00-16:00 ve 16:00-24:00 vardiyalarında iş bırakma
eylemi yapan HEMA Kandilli Kömür İşletmesi'nde çalışan işçiler ücretsiz izine çıkarıldı.

Gündüz vardiyasının başlattığı iş bırakma eylemini 16:00-24:00 vardiyasının da sürdürmesi üzerine HEMA Kandilli
İşletmesi yetkilileri, saat 17:30 sularında tüm işçilerin pazartesi gününe kadar ücretsiz izine çıkarıldığını belirterek işyerinde bekleyen
işçileri evlerine gönderdi.

salim çalık

2 Mart 2009 Pazartesi

Unutmadık Unutturmayacağız



Anımsanacağı gibi, 7 Mart 1983’de Armutçuk’ta meydana gelen grizu faciasında 103, 3 Mart 1992 tarihinde Kozlu’da meydana gelen kazada da 263 arkadaşımız yaşamını yitirmişti. Ülke tarihinin en büyük iş kazaları olan bu faciaların üzerinden yıllar geçmiş olmasına karşın ne yazık ki olay hala aydınlatılamadı. Sonrasındaki yargı sürecinde olayın sorumluları tespit edilemediği gibi, kimi mağdurları sanık olarak ifade etmek zorunda kaldı.

Yaşadığımız bu büyük acı, şimdiye değin hep yasak savma türünden etkinliklerle anıldı. Böylesi kazaların olmaması için yapılacak büyük ölçekli çalışmaların tarihi olarak görülmesi gereken 3-7 Martlar, tevekkülle unutturulmaya çalışıldı. Genel Maden İşçileri Sendikası’nın geçmiş yönetimlerinin de çanak tuttuğu bu anlayış, havzada daha güvenlikli çalışma ortamı yaratmadığı gibi, ölümlü kazaların da önüne geçemedi. Madenci ölümleri vukuat-ı adiyeden sayılarak, topluma, adeta kanıksatıldı. Tabanın Sesi Hareketi olarak bu anlayışı reddediyoruz…

İçinde yaşadığımız bilgi çağında, her şeyin “kaçınılmaz kaza” kavramıyla açıklanmasını kabul edilemez buluyoruz. Gerek madencilik teknolojisinin eriştiği boyut, gerek geliştirilen yeni teknikler, gerekse havzanın 160 yıllık sürecinde kazanılan deneyim birikimi, bizlere, her koşulda güvenlikli çalışma ortamı yaratacak olanakları sunuyor. Bunun için kaynak ayırmak, güvenlikli çalışma koşullarını önceleyen bir anlayışa sahip olmak ve insan sağlığının korunmasını temel amaç olarak görmek gerekiyor.

Öte yandan son dönemlerde Türkiye Taşkömürü Kurumu işyerlerinde iş güvenliği konusunda olumlu adımların atıldığını, ciddi yatırımların yapıldığını gözlüyoruz. Ancak, başta organizasyon yanlışları ve üretim şevkinin kırılmasının yarattığı motivasyon bozuklukları ihmallere, ihmaller de ne yazık ki ölümlere yol açıyor. Kurumun siyasi baskılardan hızla arınıp, doğru bir motivasyonla, doğru hedeflere yönlendirilmesi güvenlikli bir çalışma ortamı için de yaşamsal önemdedir.

Ayrıca rödevanslı sahalarda çalışmalarını yürüten ocakların iş güvenliği konusunda hızla TTK standartlarına çekilmesi, göz ardı edilmemesi gereken bir konu olarak önümüzde duruyor. Bunun için öncelikle yapılması gerekeni etkin denetim çalışmaları olarak görüyoruz. Rödevanslı sahaları denetlemekle yükümlü olan yetkililerin görevlerini noksansız yapması ve saha sahiplerinin de işçi sağlığı, iş güvenliği konularında daha duyarlı olması gerekmektedir. Bu çabalar artırılmadan 3 Martların önüne geçmek mümkün olmayacaktır.

Havzanın dört bir yanında canı kanı pahasına üretim yapan biz maden işçileri bir daha böylesi acıları yaşamak istemiyoruz. Bunun için 3-7 Martları unutmayacağız, unutturmayacağız. Genel Maden İşçileri Sendikası’na sesleniyoruz. 3-7 Mart tarihlerini daha güvenlikli bir çalışma ortamı için mücadele haftasına çevirelim. Anma toplantıları, iş güvenliği konulu sempozyumlar ve diğer etkinliklerle büyük acıyı toplumun belleklerine kazıyarak, ihmallerin önüne geçelim. Sizden yetkililer nezdinde girişimde bulunup, Kozlu Yeni Kuyu’nun adının bu büyük acının her zaman anımsanması için “3 Mart Kuyusu” olarak değiştirilmesini öneriyoruz… Bu küçük adım bile yaşananlardan ders çıkarmaya başladığımızın bir göstergesi olacaktır.

Bu vesileyle yeraltındaki bitimsiz enerjiyi insanlığın hizmetine sunmak için savaşırken yaşamını yitiren tüm madencileri saygı ve minnetle anıyoruz…

Tabanın Sesi Hareketi
Zonguldak






--------------------------------------------------------------------------------

YEDİ MART SEKSENÜÇ ÜÇ MART DOKSANİKİ VE TÜM MADEN ŞEHİTLERİNE

hangi köyün yüreği / hangi ananın gözyaşları / tutabilir yasınızı // bilmem kaç yedi kat altında / yatarken yerin / okuttular kur’an’ınızı / yatış şeklinizi bile bilmeden // ilk size kuruldu/ cenazesiz gömütlükler/ -dünyada yüreğim gömüt size-// bilmem kaç yedi kat altında yerin / yatarken sizler / yemin ettim böylesinin sürmeyeceğine // yemin ettim/ yatış şeklinizi bilmeden// bilin ki dostlarım / dimdik ve ayaktasınız / yüreğim gömüt size...// Armutçuk-Kozlu 10/03/92 / salim çalık / GÜLMEKLE AĞLAMAK ARASI (sf.36)

geleceğe dikiliyor gömüt taşları



biliyorum
kendisini kirleterek tükeniyor
umutla süslenmiş gelecek günler

şimdi
bir bir içime gömülüyor
yaşamda alacağı kalan çocuklar
ömrü metaya değişilen işçiler
içime gömülüyor
töreye kurban edilen kadınlar
ve karşılıklı dağlara sürülüyor gençler
gömüt taşları geleceğe dikiliyor
gömüt taşları iki parça yüreğime

şimdi
tepeden tırnağa utançla
__ipe çekiyorum mutluluk düşlerimi
acı ve hüzün ötesi yaralı duygularla
__tenime gömüyorum gülüşlerimi

………………kasım-aralık 2007
salim çalık